Sağlı Sollu Haber

Köy Enstitülerinde Sanat Eğitimi

EĞİTİM

Resim-İş Öğretmeni Buket Kurt Tezel, Köy Enstitüleri'nde verilen sanat eğitimlerine yönelik önemli verileri içeren bir makale kaleme aldı.

Tepebaşı Belediyesi Resim-İş Öğretmeni Buket Kurt Tezel’in hazırladığı araştırma, Türkiye’nin özgün eğitim modeli olan Köy Enstitülerinde sanat derslerinin işlenişini ve bu derslerin toplumsal etkilerini gün yüzüne çıkarıyor.

Cumhuriyetin erken döneminde kurulan bu eğitim kurumlarında sanat, yalnızca bir ders değil, aynı zamanda çağdaşlaşma ve kalkınmanın da temel bir aracı olarak görülmüştü.

Köy Enstitülerinde Sanat Dersleri

Buket KURT TEZEL

Tepebaşı Belediyesi

Resim-İş Öğretmenliği  

Özet

Bu çalışmanın amacı Cumhuriyet öncesi dönem ve Erken Cumhuriyet döneminde eğitim öğretim alanında yapılan devrim olarak ortaya çıkan Köy Enstitüleri ele alınıp, Köy Enstitülerinde sanat derslerinin nasıl olduğu incelenmiştir. Köy Enstitülerinde çağdaş eğitim sistemi uygulanırken bu alanda vazgeçilmez temel derslerden birisi de güzel sanatlardır. Sanat eğitiminin Köy Enstitülerindeki yeri ve önemi bağlamında; enstitülerde gerçekleştirilen görsel sanatlar, tiyatro, edebiyat, müzik ve halk oyunları gibi sanatsal etkinlikler incelenmiş ve bu faaliyetlerin eğitimsel katkıları değerlendirilmiştir.

 Anahtar Kelimeler: Köy Enstitüleri, Sanat, Müzik, Eğitim, Halk Oyunları, Çağdaşlık

Abstract

The aim of this study is to deal with the Village Institutes, which emerged as a revolution in the field of education in the pre-Republican and Early Republican period, and examine how art lessons were in the Village Institutes. While applying the modern education system in Village Institutes, one of the indispensable basic courses in this field is fine arts. In terms of the place and importance of art education in Village Institutes, the evaluation of artistic activities in the fields of visual arts, theater, literature, music and folk dances in the institutes has been researched and examined.

Keywords: Village Institutes, Art, Music, Education, Folk Dances, Contemporary

 

Giriş

Köy Enstitüleri, Türkiye’de ilkokul öğretmeni yetiştirmek amacıyla 17 Nisan 1940 tarihinde, 3803 sayılı yasa ile kurulmuştur. Tamamen Türkiye’ye özgü olan bu eğitim projesi, demokratik bir eğitim anlayışı içinde kültür ve sanat odaklı bir ortam yaratarak öğrencilerin duyusal ve zihinsel gelişimini hedeflemiştir. Eğitime bütüncül bir yaklaşımla bakan bu kurumlar, bireysel gelişimin yanı sıra toplumsal kalkınmada sanatın vazgeçilmez bir işlevi olduğunu da ortaya koymuştur.

Köy Enstitülerinde her öğrencinin en az bir müzik aleti çalması teşvik edilmiştir. Bu bağlamda halk ozanı Aşık Veysel'in enstitüleri ziyaret ederek öğrencilere bağlama (saz) çalmayı öğretmesi, sanatla halkı bütünleştirme çabasının sembolik bir örneğidir. Resim derslerinin doğayla iç içe, açık havada yapılması ise öğrencilerin estetik algılarının doğrudan yaşantılarla gelişmesini sağlamıştır. Ayrıca öğrenciler her yıl 25 klasik roman okumakla yükümlü tutulmuş, Hasan Âli Yücel’in Millî Eğitim Bakanlığı döneminde dünya klasiklerinin Türkçeye çevrilmesiyle bu okuma alışkanlığı daha nitelikli hale getirilmiştir.

Hafta sonları düzenlenen şenliklerde öğrenciler, yaşadıkları yörelerin kültürel zenginliklerini tiyatro oyunları, müsamereler ve halk oyunları aracılığıyla ifade etmiş, böylece yerel kültürün yaşatılması ve aktarılması sağlanmıştır. Enstitülerde hazırlanan bu sanatsal programlar yalnızca okul içinde değil, çevredeki köy ve kasabalarda da sahnelenmiş; toplumun sanatla buluşmasına vesile olmuştur. Bu yönüyle Köy Enstitüleri, sanatı bireysel eğitimin ötesine taşıyarak, toplumsal dönüşümün bir aracı haline getirmiştir.

Sanat eğitimi, bu kurumlarda yalnızca bir ders değil, aynı zamanda çağdaşlaşmanın ve kalkınmanın temel bir göstergesi olarak görülmüştür. Resim, müzik ve beden eğitimi gibi dersler enstitülerin eğitim sisteminde merkezi bir yere sahip olmuş; resim atölyeleri, müzik odaları ve çok amaçlı salonlar sanatsal uygulamalar için uygun ortamlar sunmuştur. Read’in (1981) “Sanat, hayatta uygulanan öyle bir mekanizmadır ki, onsuz toplumlar dengelerini kaybederler” ifadesi de sanatın toplumsal düzen içindeki önemini çarpıcı biçimde ortaya koymaktadır.

Bu çerçevede sanat eğitimi, yalnızca bireysel yaratıcılığı geliştirmekle kalmamış; aynı zamanda gelişen ve geliştiren bireylerden oluşan bir toplumun inşasında temel rol oynamıştır. Sanat, bireyin kişiliğini zenginleştiren, düşünce yapısını çeşitlendiren ve yaşamına estetik bir boyut kazandıran bir alan olarak eğitim sisteminde vazgeçilmez bir yer edinmiştir.

Bu araştırmanın temel amacı, Köy Enstitülerinde işlenen sanat derslerinin ne ölçüde etkin ve etkili olduğunu ortaya koymak ve bununla birlikte böylesine vizyoner ve başarılı bir eğitim modelinin hangi gerekçelerle kapatıldığını sorgulamaktır.

Yöntem

Bu araştırmada, Köy Enstitülerinde sanat derslerinin nasıl işlendiği ve bu derslerin eğitim süreci içerisindeki yeri incelenmiştir. Çalışma, nitel araştırma yaklaşımına uygun olarak yapılandırılmış ve betimsel tarama modeli temel alınmıştır. Nitel araştırmalar, belirli olgu ve olayları derinlemesine anlamayı hedefleyen, bağlam içinde anlam üretmeye yönelik araştırmalardır. Bu bağlamda, çalışma sürecinde doküman inceleme yöntemi tercih edilmiştir. Doküman inceleme, araştırılması hedeflenen konularla ilgili bilgi içeren yazılı materyallerin analiz edilmesini kapsar (Yıldırım & Şimşek, 2006).

Betimsel tarama modeli ise geçmişte ya da hâlihazırda var olan bir durumu olduğu gibi ortaya koymayı amaçlar (Karasar, 2006). Bu yöntemin tercih edilme nedeni, Köy Enstitüleri gibi tarihsel bir olgunun, sanat eğitimi bağlamında detaylı biçimde değerlendirilmesini sağlamaktır.

Araştırmada ayrıca doğrulayıcı doküman analizi gerçekleştirilmiştir. Bu analiz türü, araştırma hedeflerine ulaşmak amacıyla var olan belgelerin sistematik şekilde incelenmesini içerir (Çepni, 2010). Çalışma süresince elde edilen bilgiler, tarihsel belgeler, arşiv materyalleri ve görsellerle desteklenmiş; sanat derslerinin uygulama biçimleri örnekler ve döneme ait fotoğraflarla somutlaştırılmıştır.

Araştırmanın nitel boyutunu güçlendirmek amacıyla, 1948-1949 öğretim yılında Çifteler Köy Enstitüsü’nden mezun olmuş öğretmen, araştırmacı ve yazar İlyas Küçükcan ile yapılan röportaja da yer verilmiştir. Bu görüşme, dönemin tanığı olan bir bireyin anlatımları aracılığıyla tarihsel gerçekliğe ışık tutma açısından oldukça değerli bir veri kaynağı oluşturmuştur.

Bulgular

Araştırma kapsamında elde edilen veriler, Köy Enstitülerinde sanat eğitiminin sadece bireysel gelişime değil, aynı zamanda toplumsal dönüşüme hizmet eden bir araç olarak kurgulandığını ortaya koymaktadır. Bu eğitim modeli, köylerde hem kültürel hem de düşünsel anlamda bir aydınlanma hareketi başlatmayı hedeflemiştir. Millî Eğitim Bakanı Hasan Âli Yücel’in şu sözleri, bu yaklaşımın temel felsefesini açıkça ortaya koymaktadır:

Biz, istiklal mücadelesinden itibaren sosyal hayatımızda yaptığımız büyük devrimleri köylere götürecek adam yetiştirmek isteriz. Çünkü ümmet devrinin böyle bir adamı vardır. Bu, imamdır. İmam, insan doğduğu vakit kulağına ezan okuyarak, vefat ettiği vakit mezarının başında telkin verene dek, doğumundan ölümüne kadar bu cemiyetin manen hâkimidir. Bu manevi hâkimiyet, maddi tarafa da intikal eder. Çünkü köylü hasta olduğu vakit de sual mercii imam olur. Biz imamın yerine, köye devrimci düşüncenin adamını göndermek istedik.

-Hasan Âli Yücel-

Köy Enstitülerinin Kurulması

Cumhuriyet tarihinin en özgün ve ilerici eğitim projelerinden biri olan Köy Enstitüleri, 17 Nisan 1940 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde kabul edilen 3803 sayılı yasa ile resmiyet kazanmıştır. Söz konusu yasa tasarısı, TBMM’nin 17 Nisan 1940 tarihli oturumunda 429 milletvekilinden 278’inin katılımıyla oybirliğiyle kabul edilmiştir (Eronat, s. 130). Bu gelişme, Türkiye'de özellikle kırsal bölgelerde kalkınmayı hedefleyen ve köylünün kendi içinden aydın bireyler yetiştirmeyi amaçlayan bir eğitim modelinin hayata geçirilmesi açısından tarihî bir dönüm noktası olmuştur.

Köy Enstitüleri projesi, 28 Aralık 1938 tarihinde Millî Eğitim Bakanlığı görevine atanan Hasan Âli Yücel’in öncülüğünde başlatılmış; projenin pedagojik ve yapısal çerçevesi ise eğitimci İsmail Hakkı Tonguç’un düşünsel rehberliğinde şekillendirilmiştir. Bu yönüyle Köy Enstitüleri, tamamen Türkiye’ye özgü, halkçı, üretime dayalı ve uygulamalı eğitimi esas alan bir model olarak dikkat çekmektedir.

Enstitülerde uygulanan beş yıllık (toplam 260 haftalık) eğitim programı; öğrencilerin sadece akademik bilgiyle değil, aynı zamanda tarımsal, sanatsal ve toplumsal alanlarda da yetkin bireyler olarak yetişmesini hedeflemiştir. Bu sürecin 114 haftası kültür derslerine, 58 haftası ziraat dersleri ve uygulamalarına, 58 haftası ise sanat dersleri ve uygulamalı çalışmalara ayrılmış, geri kalan 30 hafta tatil dönemlerini oluşturmuştur (Maarif Vekilliği, 1943, s.1).

Bu çok yönlü ve özgün eğitim anlayışıyla Köy Enstitüleri; bireyin zihinsel, bedensel ve estetik gelişimini bir bütün olarak ele almış; özellikle kırsal bölgelerde nitelikli öğretmenler, sanatçılar ve toplumsal öncüler yetiştirerek toplumun kültürel ve ekonomik kalkınmasına doğrudan katkıda bulunmayı amaçlamıştır.

Köy Enstitülerinde Sanat Eğitimi

Enstitülerde beş yıl içinde okutulacak kültür dersleri şunlardı: Türkçe (736 saat), Tarih (322 saat), Coğrafya (276 saat), Yurttaşlık Bilgisi (92 saat), Matematik (598 saat), Fizik (276 saat), Kimya (184 saat), Tabiat ve Okul-Sağlık Bilgisi (368 saat), Yabancı Dil (414 saat), El Yazısı (92 saat), Resim-İş (230 saat), Beden Eğitimi ve Ulusal Oyunlar (184 saat), Müzik (460 saat), Askerlik (368 saat), Ev İdaresi ve Çocuk Bakımı (46 saat), Öğretmenlik Bilgisi (368 saat), Zirai İşletme Ekonomisi ve Kooperatifçilik (46saat).(Maarif Vekilliği, Köy Enstitüleri Öğretim Programı 1943, Çizelge 5, s. 5)

Başta İsmail Hakkı Tonguç olmak üzere, Köy Enstitülerini kurup yönetenler insan kişiliğinin oluşumunda ve insanın gelişiminde sanatın önemini iyi kavramış eğitimcilerdi. Ayrıca köye gidecek bir öğretmenin başarılı olabilmesi için halk sanatlarına ilgi duyması, halkın beğeni anlayışına katılması ve bunu geliştirmesi gerekli görülmüştü. Bu nedenle her Köy Enstitüsü öğrencisinin bir enstrüman çalması, halk türkülerini doğru söyleyebilmesi, halk oyunlarını etkili bir biçimde oynayabilmesi ve bu becerileri başkalarına da öğretebilmesi beklenmekteydi. Ulusal kimliğimizin en belirgin yaratımlarından biri olan halk sanatlarının ülke genelinde yaygınlık kazanması ve sevilmesi süreci, Köy Enstitüleri ile başlamıştır (Ekmekçi, 1995).

“Ulusal hazineyi oluşturan çocuklar yaratıcı çalışma içinde yetiştirildikleri zaman, iş yapan ve eser yaratan karakterde, kişilikli insanlar olurlar. Her büyük değere, amaca ancak yaratıcı çalışmalarla ulaşılabilir” (Tonguç, 1938) diyen İsmail Hakkı Tonguç, çocuğun yaratma gücünün son derece çok yönlü ve değişken olduğunu belirtmiştir. Ancak bu gücün kendiliğinden ortaya çıkmasını beklemenin yeterli olmadığını; bu yaratıcı eğilimi geliştirecek nitelikte öğretmenlerin yetiştirilmesi gerektiğini vurgulamıştır (Kurtuluş, 2001).

Enstitülerde yalnızca temel dersler değil, yaşama dair her konu bir bütünlük içinde ele alınmıştır. Öğrenciler, tarih, tarım, el işi ve zanaat dersleri aracılığıyla yurttaşlık ve ulusal bilinç kazanmış; aynı zamanda dünya klasiklerini okuyarak, müzik dinleyerek, tiyatro yaparak, konserler vererek evrensel değerlere de ulaşmışlardır (Ortaş, 2005).

“Bütün sanat derslerinde öğrenciler, evvela yapacakları işin resmini çizer ve işin teknolojisini öğrenir; ardından uygulamaya geçer. Bu yöntemle, sanat alanında kısa sürede gelişme gösteren öğrenciler görülmüştür. Bilgi ve sorumlulukla yapılan bu çalışmalar, teknik açıdan da oldukça düzgün sonuçlar vermektedir” (Akman, s. 266).

Yıldız Kurtuluş, Köy Enstitülerinin 1943 programında yer alan Türkçe, Resim-İş, El Yazısı, Müzik, Beden Eğitimi ve Ulusal Oyunlar derslerini sanat eğitimi kapsamında değerlendirmektedir. Yapılan program incelemeleri, Köy Enstitülerinde sanat eğitimine etkili bir işlev yüklendiğini; 1943 programının tamamen, 1947 programının ise büyük ölçüde Tonguç’un sanat yoluyla eğitim anlayışını yansıttığını ortaya koymaktadır.

Enstitülerde resim, müzik, tiyatro gibi faaliyetler yalnızca ders saatleriyle sınırlı kalmamış; günlük yaşama entegre edilerek kültürel bir çevre oluşturulmuştur. Köy Enstitüsü mezunları, sanat eğitimi kapsamında verilen derslerin öğrencilerin kendilerini ifade etmelerinde önemli rol oynadığını ve bu derslerin amaçları arasında estetik gelişimin de yer aldığını belirtmektedir.

Köy Enstitülerinde Müzik

Köy Enstitülerinde müzik ve folklor derslerinin temel kaynağını halk kültürü oluşturmuştur. Türkiye’nin dört bir yanından gelen öğrenciler, beraberlerinde kendi yörelerine özgü türkülerini, halk oyunlarını ve ezgilerini enstitülere taşımışlardır. Bu çeşitlilik, enstitülerde kültürel zenginliğin ve karşılıklı etkileşimin artmasına katkı sağlamıştır.

Her Köy Enstitüsünde gramofon, mandolin, ağız armonikası, akordeon, davul, zurna ve kaval gibi çeşitli müzik aletlerinin bulunması zorunlu tutulmuştur. Bu enstrümanların temini için gerekli tüm imkânların seferber edilmesi gerektiği vurgulanmıştır. Müzik, yalnızca bir ders değil, enstitü yaşamının ayrılmaz bir parçası olarak görülmüş; öğrencilerin enstitü içinde ve dışında tarla, bağ, bahçe, ahır gibi alanlarda ya da yolculuk esnasında müzik aleti çalması ya da türkü söylemesi tamamen serbest bırakılmıştır (Türkoğlu, s. 303).

Her öğrencinin, en az bir müzik aleti ile beş-altı parçayı hatasız şekilde icra edebilmesi beklenmiş; mezuniyet sınavlarında ise “İstiklal Marşı”nın mandolin ile nota değerlerine uygun biçimde çalınması zorunlu tutulmuştur (Küçükcan, 2021, s. 98).

Görsel 1.17 Nisan Töreninde Öğrencilerin Mandolin Grubu

Enstitülü öğrencilerin müzik derslerinde öğrendikleri bazı marş ve türküler arasında; İstiklal Marşı, Ziraat Marşı, Gençlik Marşı, Dumlupınar Marşı, ayrıca Ankara Marşı ve Onuncu Yıl Marşı gibi Cumhuriyet’in ideallerini yansıtan eserler bulunmaktadır. Bunun yanı sıra, Arpabuğday, Köroğlu, Keklik, Edremit Efesi, Menekşe, Meşeli, Ayşem ve Süpürgesi Yoncadan gibi halk ezgileri de müfredatta yer almıştır (Tonguç, 1997). Bu çeşitlilik, müzik eğitiminin hem ulusal değerleri hem de halk kültürünü yaşatma ve aktarma amacını taşıdığını göstermektedir.

Ayrıca, âşık geleneğinin son büyük temsilcilerinden biri olarak kabul edilen Âşık Veysel, bir dönem yurt çapında çeşitli Köy Enstitülerini dolaşarak öğrencilere saz eğitimi vermiştir. Bu durum, enstitülerde halk müziğine verilen önemin ve kültürel aktarımın somut bir göstergesi olarak değerlendirilebilir.

Görsel 2.Aşık Veysel Hasanoğlu Köy Enstitüsü’nde

 

Görsel 3. M.E. Bakanı Hasan Ali YÜZEL Bir Köy Enstitüsü Öğrencisinden Mandolin Dinliyor.

Köy Enstitülerinde Okuma

Köy Enstitülerinde eğitim sadece dersliklerle sınırlı kalmamış; öğrencilerin günlük yaşamına entegre edilen etkinliklerle çok yönlü bir birey gelişimi hedeflenmiştir. Enstitülerde gün, zeybek havası eşliğinde işbaşıyla başlıyordu. Öğrenciler sabah erken saatlerde okulun önündeki büyük alanda toplanıyor; kızlı erkekli, halk oyunları oynayarak ve türküler söyleyerek güne dinç bir başlangıç yapıyorlardı. Ardından, fırınlarda sabahın erken saatlerinde kalkıp ekmek pişiren arkadaşlarının hazırladığı kahvaltıya geçiliyor, saat yedi buçuktan sonra ise serbest okuma saati başlıyordu.

Her Köy Enstitüsünde, dönemin Millî Eğitim Bakanı Hasan Âli Yücel’in öncülüğünde Türkçeye kazandırılan dünya klasiklerinin de yer aldığı zengin bir kütüphane bulunmaktaydı. Öğrenciler, yıl boyunca en az 25 klasik eseri okumakla yükümlüydü. Bu uygulama, okuma alışkanlığının kazanılması ve düşünsel gelişimin sağlanması açısından büyük önem taşımaktaydı. Şartlar ne olursa olsun, hangi mevsimde olunursa olunsun, öğrencilere her gün düzenli olarak serbest okuma yaptırılması gerektiği, Köy Enstitülerinin kurucularından İsmail Hakkı Tonguç tarafından özellikle vurgulanmıştır (Tonguç, s. 677).

Öğrencilerin eğitim hayatında bütünleştiği iki temel araçtan biri seçtikleri kitaplar, diğeri ise mandolinleriydi. Planlı ders saatleri dışında dahi öğrenciler bu iki araçtan ayrılmazlardı. Özellikle kitaplar, bir Köy Enstitüsü öğrencisi için vazgeçilmez bir yere sahipti. Bu durumu İlyas Küçükcan şu sözlerle özetlemiştir:

“Bir enstitü öğrencisi için hava, su, toprak, besin ne denli önemliyse kitap okumak da o denli önemlidir” (Küçükcan, 2020).

Köy Enstitülerinden doğan bu güçlü okuma kültürü, Türk edebiyatına çok sayıda yazar ve şair kazandırmıştır. Bu eğitim yuvalarından yetişen ve edebiyat dünyasında iz bırakan isimlerden bazıları şunlardır: Talip Apaydın, Mehmet Başaran, Fakir Baykurt, Mahmut Makal, Emin Özdemir, Ümit Kaftancıoğlu, Selahattin Şimşek, Ali Yüce, Osman Bolulu, Dursun Akçam ve Adnan Binyazar (Küçükcan, 2020).

Görsel 4.Kırklareli Kepirtepe Köy Enstitüsü ve Eğitmen Kursundan mezun bir eğitmen açık havada ders yaparken (1941)

Köy Enstitülerinde Resim

Köy Enstitülerinin kuruluş felsefesinde Bauhaus ekolü ile Pestalozzi’nin “iş içinde, iş vasıtasıyla eğitim” düşüncesinin etkileri açıkça görülmektedir. Bu anlayış, eğitimde teorik bilginin yanı sıra uygulamalı bilgiye de önem verilmesini, öğrencinin üretim süreçlerinin doğrudan içinde yer almasını esas almıştır. Bu yaklaşım özellikle resim-iş derslerinde somut olarak kendini göstermiştir.

Resim-İş dersi programlarında; Çeşitli tekniklerle resim yapma, mukavva ve ağaç işleri gibi kâğıt ve elişleri, baskı teknikleri, modelaj çalışmaları gibi uygulamalı alanlara yer verilmiştir. Bu derslerin işlenmesinde, alanlarında yetkin ve deneyimli öğretmenlerin görev aldığı belirtilmiştir. Özellikle modelaj ve el sanatları uygulamaları, öğrencilerin yaratıcılığını geliştirme açısından önemli katkılar sağlamıştır.1943 tarihli Köy Enstitüleri Öğretim Programı’nda, “Resim-İş” dersi tüm sınıflarda haftada bir saat olarak yer almakta, uygulama ağırlıklı bir içerikle sunulmaktadır. Ancak 1947 programında, resim ve iş dersleri birbirinden ayrılmış, “Resim” dersi yine tüm sınıf düzeylerinde haftada bir saat olarak devam ederken, “İş” dersi sadece 2,3. ve 4. sınıflarda birer saat olarak okutulmuştur; 1. ve 5. sınıflarda ise bu derse yer verilmemiştir.

Her ne kadar haftalık ders çizelgesinde bu iki alan ayrı ayrı gösterilse de, programda belirlenen amaç ve yönlendirmeler ortaklaştırılmış, yalnızca ders içerikleri ayrıştırılmıştır. Ayrıca, 1947 programında yerel koşulların farklılığı göz önünde bulundurularak, resim dersi konularının ayrıntılı olarak belirlenmesi görev ve inisiyatifi öğretmenlere bırakılmıştır.

1943 Programı’na ek olarak, resim dersi kapsamında sanat tarihi bilgileri, modelli çalışmalar, baskı ve grafik teknikleri gibi konulara yer verilmiştir. İş dersi içeriğine ise modelaj, ağaç işleri, örgü çalışmaları gibi uygulamalar dahil edilmiştir (Kurtuluş, 1943).

 

Görsel 5.Açık Havada Resim Dersi

Köy Enstitülerinde öğrenciler, görsel sanatlar eğitimini yalnızca sınıf içinde değil, doğrudan üretimle bütünleşmiş bir ortamda deneyimlemişlerdir. Kendi inşa ettikleri resim atölyeleri, marangozhanelerde hazırladıkları resim sehpaları ile eğitim alanlarını düzenlemişler; ayrıca sanatsal ve tarihî geziler gerçekleştirerek sanat eserlerini yerinde inceleme fırsatı bulmuşlardır.

Bu anlayış, yalnızca sanat eğitiminin değil, aynı zamanda nitelikli ve bakımlı bir yaşam biçiminin, gelişmiş bir estetik zevk duygusunun ve kültürel alışkanlıkların kazandırılmasını amaçlayan bütünsel bir eğitim modelinin parçasıdır. Eğitimde uygulamaya konulan tüm faaliyetler, bu hedefler doğrultusunda planlanmıştır (Uz, s.171).

O dönemde düzenlenen okullar arası resim sergileri, öğrencilerin sanatsal faaliyetlere aktif katılımının teşvik edildiğini göstermektedir. Bu bağlamda Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi ile Ankara Halkevi salonlarında düzenlenen İkinci Okullar Arası Resim Sergisi dikkat çekicidir. Sergide, Kepirtepe, Pamukpınar ve Savaştepe Köy Enstitüsü öğrencilerinin çalışmaları yer almış; özellikle Kepirtepe Köy Enstitüsü’nden N. Arkan’ın "Arı Kovanı" adlı çalışması serginin öne çıkan eserlerinden biri olmuştur. Türkiye genelinden katılımla gerçekleştirilen bu tür sergiler sayesinde öğrencilerin yaratıcı yönleri güçlendirilmiş, sanata karşı duyarlılıkları artırılarak estetik bilinçli bireyler yetiştirilmesi hedeflenmiştir (Uz, s.131–132).

Köy Enstitüleri’nin sanat eğitiminde, İsmail Hakkı Tonguç’un benimsediği yaklaşım yalnızca teknik beceri kazandırmaya veya öğrenciyi ressam olarak yetiştirmeye yönelik değil; asıl amaç, öğrencinin sanatı yaşayarak tanıması, sanatın dilini anlamaya alışmasıdır. Bu yaklaşım, birçok enstitü mezunu tarafından da dile getirilmiştir (Kurtuluş, s.90).

Resim-iş derslerinin yanında, öğrencilere fotoğrafçılık eğitimi de verilmiş; bu sayede öğrenciler hem fotoğraf makinesi kullanmayı öğrenmiş, hem de bazı derslerde görsel materyal olarak fotoğraftan yararlanmayı deneyimlemişlerdir. Resim-iş, yazı ve fotoğrafçılık çalışmaları, birbirini destekleyen alanlar olarak müfredatta yer almış ve bütüncül bir sanat eğitimi ortamı oluşturulmuştur (Uz, s.117–118).

Röportaj

İlyas Küçükcan, 1933 yılında Seyitgazi/Büyükdere Köyü'nde doğmuştur. İlköğrenimini tamamladıktan sonra, Çifteler Köy Enstitüsü'ne kaydolmuş ve 1948-49 öğretim yılında bu okuldan mezun olmuştur. Ardından 13 yıl boyunca köy öğretmenliği yapmış, sonrasında Gazi Eğitim Enstitüsü'nde Edebiyat (1962) ve Eğitim (1968) bölümlerini dışarıdan tamamlamıştır.

İlyas Küçükcan, toplamda 35 yıl boyunca Milli Eğitim Bakanlığı'nın taşra, merkez ve yurt dışı birimlerinde çeşitli görevlerde bulunmuştur. Ayrıca, arkadaşlarıyla birlikte hazırladığı Sosyal Bilgiler Ders Kitapları ve Üniversite Hazırlık Kitapları bulunmaktadır. Ulusal ve uluslararası düzeyde çeşitli sempozyumlara katılarak bildiriler sunmuş; süreli yayınlarda eğitim, sanat ve toplumsal konular başta olmak üzere farklı alanlarda yazılar kaleme almıştır. Gönüllü olarak öğretmen kuruluşları ve sivil toplum örgütlerinde yer alarak topluma hizmet etmeyi sürdürmektedir.

BUKET KURT TEZEL: Köy Enstitülerinde sanat dersleri nasıldı? Köy Enstitülerinde sanat dersleri nasıl işleniyordu? Sanat derslerinin öğrencilere katkısı ne yöndeydi?

İLYAS KÜÇÜKCAN: Köy Enstitüleri'nde eğitimin üç temel dayanağı vardır: düşünsel eğitim, bedensel eğitim ve duygusal eğitim. Üretim eğitiminin de üç temel ayağı bulunmaktadır: düşünsel üretim, bedensel üretim ve duygusal üretim. Yani eğitim, üretici bir eğitim olarak genel karakterini oluşturur. Düşünsel üretimin temel hedefi doğruyu yakalamaktır. Bunun temelinde ise özgür okuma yer alır. Öğrenciler, derslerin dışında özgür okuma yaparak klasiklerden ya da sanat eserlerinden doğruyu ararlar.

Duygusal üretimin temel ayağında sanat eğitimi bulunmaktadır. İnsanı insan yapan eğitim, sanat eğitimidir. Köy Enstitüleri'nde de sanat eğitimi, eğitimin üçüncü ayağını oluşturur. Bu ayağın içinde müziğin başat bir yeri vardır. Sonrasında resim ve edebi eserlerle sözel ve yazınsal üretimler yer alır. Her şeyden önce, kendi diliyle olan duygusal üretimde daha çok sahne sanatları ve görsel sanatlar ön plandadır. Sahne sanatlarında temel amaç, estetik duyguyu geliştirirken aynı zamanda öğrencinin kendi kültürünü de yakalatmaktır. Kendi kültürünü yaşatmak hedeflenir. Yani daha önce tiyatro eseri olarak yazılmış eserleri sahnelemektense, öğrencinin geldiği ortamın olaylarını sahnede canlandırması sağlanır. Herhangi bir yazına ya da sahneye gerek yoktur. Hafta sonları görevli sınıf, kendi yaşantısının örneklerini alır ve bunları sahnede canlandırır. Bu, sanat eğitiminin tiyatro ayağını oluşturur.

Ancak müziğin çok önemli bir yeri vardır. Müzik çok işlevseldir ve iyi bir meslek eğitimi sunar. Meslek becerisi kazandırırken, aynı zamanda halk içinde de büyük bir itibar sağlar. Müzik, derslerin çok daha canlı ve etkili olmasını sağlar, öğrencilerin öğrenme süreçlerini de güçlendirir. Ben köy enstitülü öğretmenlerimin derse ilk defa mandolinle girdiklerini onlarla birlikte deneyimledim ve o dersleri hiç unutamam. Müzik ile işlenen dersler gerçekten unutulmazdır. Bir enstrüman öğretimi, öğretimi pekiştirir, halkla ilişkileri kolaylaştırır. Öğretmenin temel görevlerinden biri de gittiği köylerde halkla iyi ilişkiler kurmaktır. Eğitim öğretimin dışında, halkla da önderlik ilişkileri kurulmalıdır. Bu nedenle, bir enstrüman öğretmek ve müzik becerisi kazanmak, halkla ilişkiler açısından çok önemli bir yere sahiptir. Müziğin başat olmasının bir diğer nedeni de, ulusal kültürü bütünleştirme gücüdür. Müzik, farklı bölgelerin ulusal kültürlerini öğretmeye ve kazandırmaya çalışır. Müzik dersinin 460 saatlik okutulması, Türkçe ve matematik derslerinden sonra gelir.

Müzik, üç açıdan önemlidir: öğretim yönünden, halkla ilişkiler açısından ve ulusal kültürün kavratılması açısından. Buradaki en önemli ders müzik dersidir ve en önemli enstrüman da mandolindir. Neden mandolin? Çünkü mandolinin taşıma kolaylığı vardır, notalı çalışmaya uygun, sesi yeterlidir ve pratik özelliği vardır. Bu nedenle mandolin, her Köy Enstitüsü'nde baş enstrüman olmuştur. Her Köy Enstitüsü'nde yüzlerce mandolin bulunmaktadır. Öğrencilerin kendi mandolinlerinin dışında, okulda da çok sayıda demirbaş mandolin vardır. Öğrenciler her zaman mandolinle iç içedir. Hatta Antalya’daki bir köy enstitüsüne gelen bir Alman heyeti, öğrencilerin bahçede mandolin çaldığını görünce şöyle yazmıştır: “Burada çok tuhaf bir okul var, ağaçları mandolinle büyütüyorlar.” Demek istediğim, mandolinin taşıma kolaylığı ve notalı çalabilme imkânı, onu baş enstrüman yapmaktadır.

Bununla iç içe geçmiş bir diğer önemli unsur da halk oyunlarıdır. Köy Enstitüleri'nde halk oyunları büyük bir öneme sahiptir. Bunun nedeni, halk oyunlarının işlevsel olmasıdır. Hem eğitim öğretimi pekiştirir, hem halkla ilişkileri kolaylaştırır, hem de ulusal kültürü güçlendirir. Öğrenciler, Ege’nin zeybeğini, Karadeniz’in horonunu, Doğu Anadolu’nun barını, Balıkesir’in bengisini, Akdeniz'in kaşık havasını, Trakya’nın karşılamasını öğrenirler. Böylece bütün bölgelerin çocukları ulusal kültürlerle iç içe geçerek ulusal kültürün zenginliğini hissederler ve onun güzelliğini fark ederler. Bu yolla kazandıkları becerileri de köylerine taşırlar.

Halk oyunları, Köy Enstitüleri'nin en önemli programlarından birini oluşturur. Her sabah öğrenciler, kahvaltılarını yaptıktan sonra mevsime uygun olarak bayrak töreni alanında toplanır ve yarım saat boyunca beden eğitimi yerine ulusal oyunlar oynanır. 1000 kişi halaya çıkar, öğrenciler, kim olursa olsun, mandolinini, akordeonunu ya da davulunu alarak halayın ortasına gelir ve burada bir müzik topluluğu oluştururlar. Bu etkinlik, hem mesleki beceri kazandırır, hem de halkla ilişkileri geliştirir. Bunun yanında halk türkülerinin de büyük bir önemi vardır. Halk türküleri, müzik eğitiminde çok önemli bir yere sahiptir. Halk oyunları gibi, halk türküleri de halkla ilişkilerde, eğitimde ve ulusal birliği sağlamada çok işlevseldir. Öğrenciler, kendi yörelerinden getirdikleri türküleri okulda öğrettikleri gibi, diğer enstitülerin derlediği türküler de burada öğretilir.

Halk türküleri ve halk oyunları, müzik içinde bir bütünlük oluşturur. Bu bütün, hem mesleki hazırlık sağlar, hem de halkla ilişkileri kolaylaştırır. O nedenle, Köy Enstitüleri'nde sanat eğitiminde birinci ayağı müzik oluşturur. Müzik, insanı insan yapan en önemli araçlardan biridir. Müzik eğitimi ile donanmış bir kişi, müziğin evrensel dilini kazandıktan sonra iyiliklerle ve güzelliklerle buluşacaktır. Sanat eğitiminde ikinci önemli araç ise resimdir. Resim öğretimi de büyük bir öneme sahiptir. O dönemde öğretmen eksikliği yaşandığı için, resim eğitimi genellikle doğa ile bütünleşme teması etrafında şekillenmiştir. Dersler çoğunlukla açık havada yapılır ve amaç, çocuğa resmin estetiğini ve güzelliklerini kavratmaktır. Öğrenciler, burada kazandıkları becerileri köylerine taşıyacak ve orada öğreteceklerdir. Bu nedenle, müzik kadar işlevsel olmasa da, sanat eğitimi de önemli bir yer tutar.

KURT TEZEL: Kalkınmanın ve çağdaşlaşmanın basamağı olan Köy Enstitüleri neden kapatıldı?

KÜÇÜKCAN: Köy Enstitüleri, 1954 yılında bir yasa ile kapatıldı. Ancak bu kapatılışın sebepleri arasında herhangi bir hukuki karar veya başarısızlıkla ilgili bir durum bulunmamaktadır. Üstelik Köy Enstitüleri uluslararası düzeyde başarılı bir kurum olarak kabul edilmekteydi ve UNESCO, bu modeli gelişmekte olan ülkelere önermişti. Fakat eğitimi siyasete alet ettiğinizde, bu tür kurumlar kendine ait olmayan işlere karışmaya başlar. Politika ve oy meselesi devreye girer, bu da devletin sorunlarını siyasete dönüştürmeye yol açar. Köy Enstitüleri, siyasetin etkisiyle kapatılmıştır.

İktidar, 1950'de iktidara gelen Demokrat Parti'nin seçim propagandasını, Köy Enstitüleri'ni kapatmak üzerine kurmuştu. Temel sebep, buralarda "Türk töresine uygun olmayan eğitim öğretim yapıldığı" iddiasıydı. Köy Enstitüleri'ne yönelik karalama kampanyaları başlatıldı. Bu iddiaya göre, burada verilen eğitim Türk töresine aykırıydı. Bir diğer sebep ise, toprak sahiplerinin duyduğu endişelerdi. Köy Enstitüleri, köylüler arasında sorgulama ve farkındalık yaratmış, bu da toprak sahiplerini rahatsız etmiştir.

İşin arka planında, dış etkilerin de olduğu bugün bilinen bir gerçektir. Özellikle Amerika, Köy Enstitüleri'nin kapanmasını istemiştir. Geri kalmışlıktan kurtulmak isteyen bireylerin iradesini kabul etmeyen yapılar, bu gelişmelerden rahatsız olmuşlardır. Bu nedenle, politikacılar üzerinde etkili olmuşlar ve büyük bir karalama kampanyası başlatılmıştır. Kırsalda ağalar, kasabalarda eşraf, şehirlerde ise politikacılar, Köy Enstitüleri'nin zararlı olduğunu yaymaya başlamışlardır. O dönemde iktidarda olan parti, oy yarışına girmiş ve aydınlanmadan, uyanıştan rahatsız olan kesimlerin başlattığı karalama kampanyasına destek olmuştur.

KURT TEZEL: Köy Enstitüleri kapatılmasaydı eğitimde ve ekonomide nerede olurduk?

KÜÇÜKCAN: Köy Enstitüleri'nin kapatılması, eğitim ve öğretimin ezberci bir sisteme dönüşmesine yol açtı. Ezbercilik, zamanla dinsel bir niteliğe büründü ve çağdaş işlevini yitirdi. Artık çağdaş, laik ve karma bir eğitim anlayışı sona erdirilmeye çalışıldı. Eğer Köy Enstitüleri açık kalsaydı, köylerden şehirlere göç bu kadar büyük ölçekte olmayacaktı. Kesinlikle köylü, üretime devam edecekti. Bugün, köylerde üretime ne kadar muhtaç olduğumuzu düşünün. Eskiden köylüler, kendi ihtiyaçlarını karşılayacak her türlü ürünü üretiyorlardı; ancak şimdi her şey dışarıdan getiriliyor. Eğer bu üretim köylere geri dönseydi, köylerdeki gelişmeler suya atılan taşın yarattığı halkalar gibi genişleyerek büyür, yeni gelişmelere yol açardı. Ancak, Köy Enstitüleri'nin kapanmasıyla birlikte bu uyanış ve canlanma sona erdi. Üretime değil, tüketime dayalı bir yaşam biçimi hâkim olmaya başladı.

Oysaki Köy Enstitüleri'nin temel hedefi, araziyi işlemek ve üretim yapmaktı. Enstitülerin başarılı olduğu alanlardan biri, ağaçlandırma ve tarımsal üretimdi. Özellikle meyvecilik alanında büyük başarılar elde etmişlerdi. Bu başarılarla Türkiye, çok çağdaş ve gelişmiş bir seviyeye ulaşabilirdi. Üretim toplumu haline gelmiş bir Türkiye, tüketim toplumu olmaktan çok daha ileride olacaktı. Kişi başına düşen gelir, bugün gelişmiş ülkelerin seviyesine ulaşabilirdi. Bu nedenle, hem ekonomik hem de eğitsel anlamda büyük kayıplar yaşadık. Dünya da bunu gösterdi, olaylar da bunu ortaya koydu.

Sonuç

Köy Enstitüleri, toplumsal açıdan halkımızın istekleri ve ihtiyaçları ön planda tutularak hayata geçirilmiş bir projedir. Yaşam için gerekli bilimsel ve toplumsal doğrular, alışkanlıklar ve beceriler, “iş içinde, yaparak, yaşayarak öğrenme” yöntemiyle öğrencilere kazandırılmaya çalışılmıştır. Bu kurumlar, dünya eğitim tarihine “yüzyılımızın eğitimine Türkiye’nin çok özgün, önemli bir katkısı” olarak geçmiştir. Köy Enstitüleri, sadece bir eğitim modeli olmanın ötesine geçerek, aynı zamanda toplumsal bir dönüşümün ve kültürel kalkınmanın sembolü haline gelmiştir.

Türk buluşu olan Köy Enstitüleri, köyler ve köy çocuklarının eğitim sorununa çağdaş bir yöntemle yaklaşarak, sanatın her dalında eğitimler vermiş ve sosyal, kültürel kalkınmayı sağlamıştır. Bu kurumlar, gençlere yalnızca meslek edindirme değil, aynı zamanda onları toplumsal sorumluluk bilinciyle yetiştirme amacını güdüyordu. Bir Cumhuriyet projesi olarak Köy Enstitüleri, “demokratik kültür ve sanat” ortamları yaratarak, öğrencilerin duyusal gelişimini desteklemiş ve eğitime bütünsel bir bakış açısı getirmiştir. Öğrencilere sunulan eğitimin özgünlüğü, sadece bilgi aktarımı değil, aynı zamanda öğrencilerin kendi potansiyellerini keşfetmeleri ve toplumsal değerlerle tanışmaları için fırsatlar yaratmıştır.

Köy Enstitüleri, kalkınmanın büyük etkenlerinden biri olmuştur. Bu kurumlar, sadece bir okul olmanın ötesinde, kurulduğu bölgelere sosyal, kültürel ve ekonomik açıdan refah götüren bir sosyal yapı haline gelmiştir. Eğitimli ve bilinçli bireyler yetiştirerek, köylerin sadece eğitimde değil, aynı zamanda sağlık, tarım ve kültür alanlarında da kalkınmasını sağlamıştır. Enstitüler, köy yaşamını modernleştirerek, kırsal kesimin şehirleşme sürecine katkıda bulunmuş ve halkın kendi kültürüne olan bağlılığını güçlendirmiştir.

Ulusal düzeyde bakıldığında, bu model Cumhuriyet ideolojisine uygun, Türk toplumunun koşullarıyla tutarlı, gerçekçi, pratik ve işlevsel bir modeldir. Köy Enstitüleri, toplumun tüm kesimlerine hitap eden, adil ve eşitlikçi bir eğitim anlayışını benimsemiş ve bu anlayış, kısa sürede geniş bir etki alanı oluşturmuştur. Kendi dönemi içinde, bulundukları bölgelerde kültür ışığı tutarak, hem Türk toplumunun sosyal yapısını dönüştürmüş hem de eğitimdeki en köklü değişimlerden birine öncülük etmiştir. Bu sayede, kültürel zenginliklerin korunması ve geliştirilmesi için önemli bir zemin hazırlanmıştır.

Sonuç olarak, Köy Enstitüleri, sadece bir eğitim modeli değil, aynı zamanda bir toplumsal kalkınma ve kültürel yenilenme hareketi olarak tarihe geçmiştir. Bugün bile, bu eğitim sisteminin mirası, köy halkının eğitimi ve kalkınması için bir referans noktası olmayı sürdürmektedir. Köy Enstitülerinin öğrettikleri, toplumun her kesiminde derin izler bırakmış ve bir dönemin en önemli eğitim reformlarından biri olarak hafızalarda kalmıştır.

KAYNAKÇA

Akman, H. (t.y.). Kızılçullu Köy Enstitüsü. Köy Enstitüleri I, II, s. 267.

Ekmekçi, M. (1995, 29 Ekim). Cumhuriyet çocukları. Ankara Notları, Cumhuriyet.

Eronat, N. (t.y.). Hasan Âli Yücel’in TMMM konuşmaları (Cilt 2, s. 130).

Kurtuluş, Y. (t.y.). Köy Enstitüleri üzerine bilimsel bir çalışma. Cumhuriyet Kitap, (596), 14.

Kurtuluş, Y. (2001). Köy Enstitülerinde sanat eğitimi ve Tonguç. Ankara: Güldikeni Yayınları.

Küçükcan, İ. (2021). Öncesi ve sonrasıyla Çifteler Köy Enstitüsü. İstanbul: Türkiye İş Bankası Yayınları.

Tonguç, İ. H. (t.y.). Eğitim yoluyla canlandırılacak köy (s. 677).

Tonguç, İ. H. (1997). Köyde eğitim (2. Baskı). Ankara: Köy Enstitüleri ve Çağdaş Eğitim Vakfı Yayınları.

Türkoğlu, P. (t.y.). Eğitimde sanatın yeri ve Köy Enstitüleri örneği. Yeniden İmece, s. 44.

Uz, A. (2014). Köy Enstitülerinde Resim-İş. Ankara: Gece Kitaplığı Yayınları.

Röportaj

Küçükcan, İ. (2022, Mayıs 18). Köy Enstitülerinde sanat eğitimini anlatıyor [Kişisel görüşme].

Sitemizden en iyi şekilde faydalanmanız için çerezler kullanılmaktadır.