20.01.2022, 14:45

Merhaba!

Uzun süre gazetelerde, dergilerde ekonomi içerikli yazılar yazdım.

Kendime ait YouTube kanalımda seri halde ekonomi yayınları yaptım.

Bütün bunların bizzat yaşanmış, sahada deneyimlenmiş, uzun süre yurt dışında faaliyet göstermiş tecrübelerime dayanarak yaptım.

Feleğin çemberinden geçmiş, 55 yıldır çalışan birinin hayat ilmeğinden geçmiş hayat tecrübesi olarak gençlere aktarmaya çalıştım.

Kitapta yazanlar ile yaşanmış tecrübeleri gençler analiz edebilsin istedim.

10 yılı aşkındır köşe yazısı yazmıyordum ama bu arada "İkinci Kartal Hayatı" isimli kitabımı yayınladım.

Televizyon programlarında görüşlerimi, ön görülerimi aktarmaya çalıştım.

Son dönemlerde ise biraz kendime zaman ayırmayı, daha sakin yaşamayı ve hayır işleri yapmayı istedim.

Ama bir gün Arif Anbar kardeşim ile karşılaşınca beni tekrar 'yaşamaya' ikna etti.

Ben yine burada kitabı değil, daha pratik tecrübelerimi aktaracağım.

Umarım beğenirsiniz.

Bu yazımızda bir durum tespiti yapalım:

1. Dünya bir enflasyon-faiz kıskacında.

2. Ülkemiz bunlara ilaveten bir kur baskısı altında.

3. Gıdanın önemi daha iyi anlaşıldı.

4. Sanayi üretiminin, yüksek teknolojik üretim yapamadığını ve birlikte yola çıktığımız ülkelerden çok geri kaldığımızı gördük.

5. Ülkemiz, bir eksi faiz olgusu içerisinde ve yatırım için yatırımcılar iştahlı değil.

6. İhracat iyi gidiyor ama sattığımız ürünün kilosu 1 USD civarında, bu istenen bir durum değil.

7. İşçi-işveren barışı bozulmuş durumda.

8. Yabancı yatırımcıyı çekmek için alt yapı ve çevre şartları müsait değil.

9. Pahalılık en önemli problemimiz haline geldi.

10. Ülkemizin diğer bir önemli sorunu, aydınlar problemidir.

Kısaca özetlediğim ve mevcut durumdan bir kesiti sunduğum maddeler ile yazamadıklarımı, ilerleyen dönemde gündeme getireceğim, görüşlerimi aktaracağım ve çözüm önerilerimi sunacağım.

***

Değerli dostlar,

1998 yılında Romanya’da özelleştirme yoluyla Avrupa'nın en büyük fabrikalarından birinin alanını yapmıştık. İlk dikkatimi çeken, fabrikadan insanlar bir takım malzemeleri gayet rahat bir şekilde alıp götürüyorlardı. Dedim ki giriş çıkış kapılarına x-ray cihazları koyalım ama gerek sendika gerekse çalışanlarımız ayağa kalktılar. X-ray cihazları kısırlık yapıyor propagandası yaptılar.

Aslında amaç, kontrol istemiyorlardı. Çünkü komünizmden kalan alışkanlıkları vardı. Fabrikaları halkın ortak malı olarak görüyorlar ve onlar kendi mallarıydı.

Uzun zaman sonra alıştılar ama ilk direnç ve anlayış buydu.

Bunu niye anlatıyorum?

Ülkemizde bazı gruplar her dönemde kendilerini memleketin sahibi olarak görüyorlar.

Haksızlık, hırsızlık başkasının malında gözü olmak vesaire gibi şeyleri gayet normal görüyorlar.

Sermaye transferi gerçekleştirmek normal görülüyor.

Sermaye belli ellerde toplanınca ya çok varlıklılar ya da çok fakirler oluyor.

Demokrasinin olmadığı bütün ülkelerde bu durum böyledir.

Demek ki her şeyin başı demokrasi...

Vergi mükellefleri verdikleri verginin hesabını sorabildikleri oranda özgürdürler.

Verdiği verginin nereye harcandığını şeffaf bir şekilde bilen vatandaş Hürdür ve Hür yaşayacaktır.

Son olarak 3 'Y'yi hatırlatalım.

1. YOKSULLUK

2. YOLSUZLUK

3. YASAKLAR

Bir sonraki yazımda görüşmek üzere...

saglisolluhaber.com

Yorumlar (0)
10
açık

Gelişmelerden Haberdar Olun

@