'Burası oturma makamı değil hizmet makamı'

Eskişehir Sanayi Odası (ESO) Başkanı Celalettin Kesikbaş, Sağlı Sollu Haber Genel Yayın Yönetmeni Arif Anbar’la görüştü, tartışma yaratacak açıklamalarda bulundu. Şimdi, Anbar soracak, Kesikbaş yanıtlayacak... A. ANBAR: ESO...

05 Ağustos 2021, 11:19
'Burası oturma makamı değil hizmet makamı'

Eskişehir Sanayi Odası (ESO) Başkanı Celalettin Kesikbaş, Sağlı Sollu Haber Genel Yayın Yönetmeni Arif Anbar’la görüştü, tartışma yaratacak açıklamalarda bulundu.

Şimdi, Anbar soracak, Kesikbaş yanıtlayacak...

A. ANBAR: ESO Başkanı seçildiğiniz günden bugüne kadar ne yaptınız? Eski Başkan Savaş Özaydemir Oda’yı bir yere kadar taşıdı. Siz o çıtanın üzerine çıktığınıza, özellikle Oda’nın kurumsallaşabildiğine inanıyor musunuz?

ÜYE SAYISINDA HIZLI ARTIŞ

C. KESİKBAŞ: Net bir kelime söyleyeceğim size: Oturmadık. Çünkü burası oturma makamı değil, hizmet makamı. Üyelerimizin kamu ve özeldeki her türlü sorunuyla ilgilendik. Sorun tespiti yaptık, çözüm önerileri de yarattık. Bu noktada komitelerimizin her biri ciddi çalışmalar yaptı. Bu çalışmaları zaman zaman kamuoyuyla da paylaştık. Ve neredeyse konuyla ilgili bütün bakanlıklar da dahil olmak üzere Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği’ne (TOBB), Cumhurbaşkanlığına, tüm siyasilere, kent dinamiklerine, Eskişehir’in bütününe, hatta Türkiye’deki 365 tane odanın tamamına da gönderdik. Çünkü ortak sorunlar var, neticede ortak çözüm ihtiyaçları da oluşabilir. Burada önemli bir konu daha var. Tüm üyelerimizi neredeyse her ay düzenli olarak arıyoruz. Sadece patronlar nezdinde de yapmadık bunu. ESO’nun portföyü ciddi şekilde büyüdü. Biz beyaz yakaya da eriştik. Personel yöneticiler, fabrika yöneticileri, kalite yöneticileri vesaire… Biz geldikten sonra iletişim en üst seviyede. Sadece patronlarla değil beyaz yakayla da, hatta dönem dönem mavi yakayla da iletişimi en üst seviyede tutuyoruz. Ve bakın şu anda ESO’nun 852 tane üyesi var. Biz geldiğimizde yaklaşık 500 civarında üye vardı. Üye sayımız da bu arada ciddi oranda arttı. Bizim hedefimiz 2022’nin sonuna kadar bin tane üyeye ulaşmak.

A. ANBAR: Ciddi bir üye artışından bahsediyorsunuz. Daha önce niçin üye olmamışlar, şimdi niye üye oldular?

ESKİDEN ‘OY AMACIYLA’ ÜYELER YAPILMIŞ!

C. KESİKBAŞ: İnsan sevildiği yere gidermiş, o nedenle desem doğru bir şey söylemiş olurum… Şöyle anlatayım… ESO bu anlamda gerçekten faaliyetlerini ne kadar ciddi şekilde arttırırsa, marka değerini ne kadar yüceltir ve büyütürse, sanayicilerin de teveccühü o kadar fazla olur. O anlamda üyelerimizin önemli bir kısmı organik. Eskiden üyeler genelde seçimlerde ‘bana oy versin’ diye yapılırken şu anda ESO’da bana oy versin diye üye yaptığımız tek adam yok. Tamamı organik olarak geliyor ve ‘ben ESO’ya üye olmak istiyorum’ diyerek dilekçe veriyor. Bu anlamda Oda’nın marka değerini arttırdığımızı düşünüyorum, işlerlik kazandı. Özellikle ihracat, mesleki eğitim konularında… Ve bakın, devletin tüm kurumlarıyla şu anda sanayicimiz için uyum içinde çalışıyoruz. Sanayicinin tek başına söyleyemeyeceği ya da yapamayacağı şeylere biz araç oluyoruz. Aslında bu tip kuruluşların amacı, burayı kulüp havasından çıkarmak. Yani burada ‘lay lay yapalım’ filan değil konu. Gerçekten sorunları tek başına çözemedikleri zamanda aslında ESO gibi kurumlar devreye girerek çözebilir. 

A. ANBAR: Önemli bir vurgu yaptınız satır arasında. Devletin tüm kurumlarıyla uyum içinde çalıştığınızı ifade ettiniz. Bu konuyu özelleştirmek isterim. Peki, belediyeler ile ilişkileriniz nasıl?

“KİŞİSEL TARTIŞMA İÇİNDE OLABİLİRİZ AMA…”

C. KESİKBAŞ: Hangi parti olursa olsun bütün belediyelerle kurumsal ilişkilerimizin hiçbirinde sıkıntı yok. Bireysel olarak hepimiz kişisel birtakım tartışmaların içinde olabiliriz; kırgınlıklar veya sevinçler veya talepler… Ama ben ilke olarak da şunu edindim: Bireysel olarak sosyal ilişkimin iyi olduğu insanlarla benim işimin yapılıyor olması benim hiç sevmediğim bir şey. Eğer bunu kurumsal olarak yürütebiliyorsam ve Sanayi Odası kimliğiyle Sanayi Odası’nın işi olarak yapıldığını biliyorsam mutlu oluyoruz. Yoksa ‘şu belediyeyi arayayım, şu insanı arayayım, bu milletvekilini arayayım, dur buradan bir torpil yaptıralım da böyle işimiz olsun’ dendiğinde bu benim çok hoşlandığım bir konu değil. Benden sebep olmaması gerekir yapılanların. Sanayi Odası’na duyulan saygıdan sebep bu işlerin takip ediliyor olması veya yapılıyor olması veya ESO’nun tespit ettiği ihtiyaçların onlar tarafından gideriliyor olması çok önemli. Olaya kurumsal bakmak gerekiyor. Ben ve diğer arkadaşlarımız bugün var yarın yok, ama kurumsal olarak bu işler yapılıyorsa çok kıymetli.

A. ANBAR: Kişisel değil, kurumsal… Bu ifadeler çok önemli. Aslında kurumları görmezden gelip kişiler üzerinden birtakım faaliyetleri yürütmek sadece Eskişehir’in değil, Türkiye’nin sorunu. Neredeyse her şey siyasallaştırılıp kişiselleştiriliyor sanki. Dahası, kişiler üzerinden bir organizasyon içine giriliyor gibi. Katılır mısınız?

“ESO’YU HERKES SEVMEK ZORUNDA”

C. KESİKBAŞ: Ben aynı hayat görüşüne sahip olmayabilirim, aynı siyasi görüşe sahip olmayabilirim, ama ne olursa olsun ben bir sanayiciyim ve burası bir Sanayi Odası ve buranın talepleri ve ihtiyaçlarının gerçekten kurumsal yapılması ve değerlendirilmesi gerekiyor. Bunun başındaki adam sebebiyle buradaki üyelere torpil geçilmesi ya da işinin yapılmaması doğru değil, etik de değil. Böyle bir davranışın içine girilmemesi gerekir. Biz kurumsal bakıyoruz. Herkes beni sevmek zorunda değil, ben de herkesi sevmek zorunda değilim. Ama ESO’yu herkes sevmek zorunda ve bu kurum saygın olmak zorunda. Bakın biz bu saygınlığı sağlıyoruz. Bugün en iyi yaptığınız şey ne diye sorarsanız, biz, bu kurumun saygınlığını en üst seviyeye taşıdığımızı düşünüyoruz. Marka değerini arttırdığımızı düşünüyoruz. Bir şey söylediğimiz zaman da artık sözü sazı dinlenir bir Sanayi Odası olduğumuzu düşünüyoruz. Biz bunu hissediyoruz. TOBB’da da hissediyoruz, çevre illerde de hissediyoruz, insanlarla olan diyaloglarımızdan da hissediyoruz. Bakın yakın zamanda Bilecik Sanayi ve Ticaret Odası’yla partner olduk. Bursa Sanayi ve Ticaret Odasıyla partner olduk. Bozüyük Sanayi ve Ticaret Odası’yla partner olduk. Kütahya’yla partner olduk. Kahramanmaraş’la partner olduk. Ve yapmış olduğumuz bu bağlantılar Eskişehir’deki sanayicinin işine yarıyor.

“ESO’NUN ÇİZGİSİ HİÇ DEĞİŞMİYOR”

Bakın size başka bir şey daha söyleyeyim. TOBB’un da ortak olduğu ‘uluslararası iş ağları’ denen bir ağ var. Biz bunun altyapısıyla ESO olarak yeni bir iş ağları modeli oturttuk ve liderliğini de ESO yapıyor. Bugün İzmir’i, İstanbul’u, Bilecik’i, Bursa’sı, Adana’sı, Antep’i, Ankara’sı… Biz buralarda ulusal iş ağları kurguluyoruz. Buradaki şirketlerle oradaki şirketleri tanıştırıyoruz. Birbirleriyle iş yapmalarını sağlıyoruz. Bunların tamamı, sizin Oda olarak bu durumlara kurumsal olarak nasıl baktığınızla alakalı. Yani sizin, ‘Celalettin Başkan dur, onun bir hatırını kırmayayım’ diyerek ya da demeyerek böyle bir iş birliğini kabul ediyor ya da etmiyor değil olay. ESO’nun varlığını kabul ediyorlar, bu çok önemli. O nedenle belediyelerle de olsun, kamuyla da olsun, Ankara’yla da olsun, hangi siyasi görüşten kim olursa olsun ESO’nun çizgisi hiç değişmiyor. O kurumsal yapıyı mutlaka koruyor.

A. ANBAR: O halde belediyeler kısmıyla ilgili sorunun çemberini daha da daraltmak istiyorum. Hangisiyle daha iyi geçiniyorsunuz: Büyükşehir Belediyesi’yle mi, Odunpazarı Belediyesi’yle mi, yoksa Tepebaşı Belediyesi’yle mi?

C. KESİKBAŞ: Hepsiyle iyi geçiniyoruz, bir problem yok. Hepsiyle resmi olarak sorunları çözüyoruz. Yani tekrar söylüyorum. Bireysel olarak birçok şey olabilir ama kurumsal olarak olamaz. Burası neticede 852 sanayicinin üyesi olduğu bir kurum.

A. ANBAR: Belediye başkanlarından herhangi birisi ESO’ya karşı tavır alsa da siz ortaklık anlamında belediyelerle yakınlaşmak istediğinizi söyleyebilir misiniz?

C. KESİKBAŞ: Bakın bizim kurumsal olarak ilişkilerimiz her zaman düzeyli. Öyle vıcık vıcık ilişkilere girmiyoruz yani. Düzeyli ilişkilerimiz var. Bir de bakın şunu da ekmek isterim: Sanayi Odasının çıtası yükseldi.

A. ANBAR: Anladım… Yeni bir konu… Geçtiğimiz haftalarda Raylı Sistemler Kümelenmesi genel kurulu gerçekleştirildi. İki aday söz konusuydu. Birisi Ramazan Yanar, bir diğeri ise Gürhan Albayrak’tı. Ramazan Yanar ipi göğüsleyen isim oldu. Bu noktada Gürhan Albayrak’ın sizin desteklediğiniz aday olduğu, Ramazan Yanar’ın ise Nadir Küpeli’nin desteklediği aday olduğu öne sürüldü. Bununla beraber Kesikbaş ile Küpeli arasındaki rekabetin yükselerek devam ettiği, önümüzdeki seçimlerde daha sert bir sürecin yaşanabileceği yorumları yapıldı. Ne düşünüyorsunuz bu konuda?

“İLK SEÇİMDE RAMAZAN YANAR ÜZERİNDE UZLAŞTIK”

C. KESİKBAŞ: Yanlış düşünüyorlar öyle düşünenler. Hayri Avcı’dan sonra bir boşluk doğdu. Hayri Bey şu an emekli değil, ama görevinin başında da değil. Doğal olarak kümede de yok. Hayri Bey’in yerine; o dönem Nadir Bey’le beraber oturduk ve Ramazan Yanar’ı müşterek isim olarak sunduk. Ramazan Yanar benim üyem ve sık sık görüşürüm. Şahsi olarak da ne Nadir Bey’in ne de benim hiçbir özel ilişkimiz yok Yanar’la. Üye ilişkisi sadece. Bundan bir buçuk yıl önce Nadir Başkan’la da oturduk ve dedik ki: Bu kümeye Razaman Yanar’ı önerelim. Çünkü bu demokratik bir şey, oradaki yönetim kurulu seçecek sonuçta. Ve o yönetim kurulunda da biz, her ikimiz de Ramazan Yanar’ı destekledik. Birer tane oyumuz vardı Nadir Bey’le, Ramazan Yanar’a oyumuzu verdik ve Ramazan Bey de bir buçuk yıldır başkan.

Nadir Küpeli, Ramazan Yanar ve Celalettin Kesikbaş...

“YENİ SEÇİMDE HİÇBİR MÜDAHALEMİZ OLMADI”

Şimdi o dönemin sonuna gelindi ve yeni seçim oldu. Bizim yönetim kurulumuzda da Gürhan Albayrak var. O da raylı sistemlere gerçekten çok emek veriyor. Bizim ESO’da raylı sistemlerle ilgili iş takiplerini, ESO’nun bu konuyla ilgili herhangi bir faaliyeti olduğunda genel olarak bu arkadaşımız liderlik yapıyor. Biz bu görevi Gürhan arkadaşımıza devrettik, çünkü kendi sektörü olduğu için çok daha iyi bildiği bir sektör. Hatta Gürhan Bey, birkaç gün önce Ankara’daki raylı sistemler kümesinde de yönetim kuruluna seçildi. Şimdi yeni seçimde Ramazan Yanar ile Gürhan Albayrak uzlaşamadılar. Aday olmak istediler. Bu çok normal bir şey. Çünkü herkes demokratik hakkını kullanmak isteyecektir. Sonuçta seçim oldu. Kurumsal olarak baktığımız da her iki isim de bizim üyemiz. Biz Nadir Başkan’la seçime hiçbir biçimde müdahale etmedik. Ben kimseyi telefonla aramadım yani, onu söyleyeyim. Ben Nadir başkanın da kimseyi telefonla aramadığına eminim. Yani ilk seçimde Ramazan Yanar üzerinde uzlaştık. Bu seçimde ise hiçbir müdahalemiz olmadı. Demokratik olarak bir tane oy verme hakkım vardı ve ben oyumu verdim. Çok da demokratik bir seçim oldu.

A. ANBAR: Vaziyet buysa neden böyle bir seçim üzerinden Kesikbaş ile Küpeli arasında bir rekabet havası oluşturulmak isteniyor?

C. KESİKBAŞ: Valla şimdi insanları birbirine düşürmek milletin hoşuna gidiyor olabilir.

A. ANBAR: Buradan nasıl bir fayda kazanılabilir ki? Birleştirmek yerine ayrıştırıcı bir damar yakalayıp bunun üzerine gitmek kime fayda sağlar?

“CELALETTİN KESİKBAŞ’IN GÜÇLENMESİNİ İSTEMİYORLAR”

C. KESİKBAŞ: Ben size bu kentle ilgili sosyolojik bir konu söyleyeyim. Bu kentte herkes birbirini ayrıştırmaya çalışıyor. Hatta insanlar bazen işin dozunu kaçırıp kendi kendini bile ayrıştırıyor. Yani bir tarafı kıymetlimiz derken öbür tarafı Allah belasını versin der gibi oluyor. Öyle de bir durum var. Kentin temel probleminde ayrıştırma var. Kimse Celalettin Kesikbaş’ın güçlenmesini istemiyor. Kimse Nadir Küpeli’nin güçlenmesini istemiyor. Bunlar sürekli birbirleriyle kavga etsinler, kendi çöplüklerinde diplerine kadar bataklığa saplansınlar diye uğraşan birçok insan var. Ama bu burası için mi sadece? Bu nereye gidersen git kentin dinamikleri içerisinde bu böyle. Yani o nedenle de Eskişehir’de en önemli sıkıntı ortak iş yapamama; buna hastalık denebilir, kasaba kültürü denebilir. İnsanlar yeni insanların ortaya çıkıp daha üst seviyelere gelmesini istemiyor olabilir. Kurulu bir düzen var bu kentte. O kurulu düzenin içerisinde yeni insanlara şans tanımamak, sürekli bacağından aşağı çekmek, sindirmek, yıldırmak için uğraşıyorlar. Bunun da en kolay yöntemi nedir? İnsanları birbirine düşürmek ya da birbirine düşmüş gibi göstermek. Buradan bir algı yapmak: ‘Yahu bunlar kendi aralarında bile anlaşamıyorlar’ algısı gibi.

“ORTAK BULDUĞUMUZ KONULARA YOĞUNLAŞMALIYIZ”

Her konuda da anlaşmak zorunda da değiliz bu arada. Yani benim ilkesel olarak doğru bulmadığım bir şeyi sen eğer ilkesel olarak doğru buluyorsan, bu farklı olabilir. Benim ilkelerim ya da başka birinin ilkeleri sübjektiftir en nihayetinde. Ama bakın uzlaşılabilir. Bir de benim hayat görüşüme ilkesel olarak ters olan bir şey, başkasına göre doğru da olabilir. Yani her şeyde de uzlaşmak zorunda da değiliz. Burada temel ilke şu: Bu Eskişehir Organize Sanayi Bölgesi (EOSB) olsun Eskişehir Ticaret Odası (ETO) olsun Eskişehir Ticaret Borsası (ETB) olsun; EMKO var, TEKSAN var, birçok yerin başkanı var... Minibüsçüler Odası var, Esnaf Odaları var… Oda dolu yani. Burada önemli olan konu şu; Eskişehir bunu kaçırıyor asıl: Her konuda uzlaşamaz, her konuda ortak nokta bulamazsın. Biz ortak bulduğumuz konuların üzerinden nasıl yürürüz, buna bakmak lazım. Diyelim ki 50 tane konu var. Anlaşamadığımız konuları bir kenara bırakıp anlaştıklarımızı nasıl yapabiliriz, bunun üzerinde yoğunlaşmamız lazım. Aslında bu çerçevede yürümemiz lazım. Bu belediyeyle olan ilişkilerde de böyle olabilir, devlet ilişkilerinde de böyledir. Yani herkes devletle uzlaşabiliyor mu? Hayır. Ancak herkesin devletle uzlaştığı konular var mı? Elbette var. Ama uzlaştığın konular nedeniyle de bütünü yok sayamazsın.

“YENİ AKTÖRLERİN VİTRİNE ÇIKMASINI İSTEMEYEN BİR KESİM VAR”

Tekrar söylüyorum: Eskişehir’de bir kesim var ve bu kesim kesinlikle yeni aktörlerin Eskişehir’in vitrinine çıkmasını istemiyor. Ben bu konuda kendi açımdan gocunmuyorum. Ama bu anlayış gençlerin önünü kapatıyor. 30-40 yaş arası gerçekten dinamik, aktif, zeki, bu işlere meyilli insanlarla görüşüyorum ben. Ama gençler vazgeçmeyi tercih ediyorlar. ‘Yahu ne uğraşacağım ben’ diyorlar. Yani bunları teşvik etmemiz, cesaretlendirmemiz gerekiyor. İşte bazı yazılar ve dedikodular çıkınca da bu arkadaşların önemli bir kısmı bu işlere girmek istemiyor.

A. ANBAR: Birde şuna zorlanıyorlar galiba, bilmem katılır mısınız: Ya ondan olacaksınız ya bundan. Olmazsan kaybedersin ya da silinirsin. Katılır mısınız?

“ESKİŞEHİR’DE KOLTUĞA GELENLER KALKMAK BİLMİYOR”

C. KESİKBAŞ: Evet buna gerçekten zorluyorlar Eskişehir’de. Eskişehir’in siyaseten de Sivil Toplum Kurumları (STK) açısından da temel problemi bu. O yüzden bakıyorsun, aynı konuyla ilgili normalde bir STK ya da iki STK olması gerekirken Eskişehir’de 40 tane aynı konuyla ilgili STK var. Ahmet’in STK’sı, Mehmet’in STK’sına dönüyor iş. Onun yandaşlarının STK’sı, bunun yandaşlarının STK’sı… Halbuki neticede tüzüğünü müzüğünü okuduğun zaman aslında aynı amaca hizmet ediyor ama bu bence Eskişehir’e özel bir durum. Bunun sosyolojik olarak incelenmesi gerekiyor gerçekten de. Ama temel problem şu: Eskişehir’de bu koltuğa gelenler, iktidara gelenler, neyse işte bir kurumun başına gelenler buradan kalkmak bilmiyorlar. Kalkmak bilmedikleri için de bir jenerasyon iki jenerasyon yok olup gidiyor. Bakın Eskişehir’de bu makamları hak eden 3-5 bin Celalettin Kesikbaş var, ciddi söylüyorum. Ve hepsi ya sindirilmiş ya korkutulmuş ya kızdırılmış ya da küstürülmüş. Bunları kazanmak gerekiyor. Diyelim ki ben burada 30 yıl kaldım, düşünsenize benimle birlikte bu işe 30 yaşında başlayan ve 30 yıl bu koltukta kalan 2 jenerasyon bu koltuğu göremeyecek. Ya da burası için mücadele etmeyecek. Ya da mücadele ederken bu çabayı göstermeyecek. Çünkü nasıl olsa düzen kurulmuş, sistem kurulmuş. Tabii bu durum sadece burası için geçerli değil, kentin geneli böyle. O nedenle bu konuyla ilgili insanları biraz daha cesaretlendirmek gerekiyor. Onların özvarlıklarının çok kıymetli olduğunu sürekli anlatmak gerekiyor. Ben bunu fırsat bulduğum her ortamda üstüne basa basa anlatıyorum, tıpkı sizinle şu anda yaptığımız görüşmede olduğu gibi. Bu makamların onlar tarafından da yönetilebileceğini bu adamlara anlatmamız gerekiyor. Eskişehir’in entelektüel olarak altyapısı çok sağlam ama maalesef böyle bir sorunu var.

A. ANBAR: Anladığım kadarıyla biraz dolmuşsunuz… Peki, son zamanlarda gerçekleştirdiğiniz ilçe ziyaretleri üzerinden de politik çıkış yapanlar oluyor. Daha açık ifade etmem gerekirse, Celalettin Kesikbaş’ın bu hamlesinin siyasete soyunma sinyallerinden biri olduğunu düşünenler var. Doğru mu bu?

Erdal Şanlı ile Celalettin Kesikbaş Eskişehir'in Han ilçesinde...

C. KESİKBAŞ: Benim ilçe gezilerim o ilçenin tarihi ve kültürel özelliklerini öne çıkarmak amacıyla oluyor. Mesela Han’da Erdal Başkan’la görüştük, 10 numara muhabbet ettik. Ondan sonra oraya 100’e yakın sanayici kadın gönderdik. Kadınlar oradan Han halkının ürettiği sabunlardan aldılar, onlara destek verdiler, kahvaltılar yaptılar. Mesela Sivrihisar’a da gittik, Sivrihisar’ın tarihi ve kültürel dokusunu paylaştık. Bizim bu ziyaretlerimizden sonra insanlar da oraları fark ediyorlar ve tanıtımına katkıda bulunuyorlar. İnanın, bu iş zincirleme büyüyor, herkesin ilçelerimizin, Eskişehir’imizin tanıtımına katkı sunması gerektiğini düşünüyorum. Bunun için bir beklenti içine de girilmemeli.

A. ANBAR: Asıl soruma cevap vermediniz…

“ALIRIM KÜRSÜMÜ GİDERİM”

C. KESİKBAŞ: O aklımda, elbette cevabım olacak. Benim bu gezilerimden sonra konuyu hep şuraya getiriyorlar: Siyasete girecek misin? Yahu ben ilçelere giderken siyaset yapmaya gitmiyorum ki. Siyaset yapmaya gitsem Hükümet Kadın filmindeki gibi alırım kürsümü giderim.

A. ANBAR: Şimdi, eleştirildiğiniz bir konuyu masaya yatırmak istiyorum. İş Konseyi’nden bahsediyorum. Ben de dahil olmak üzere pek çok isim bu atılıma 'Eskişehir lobisi kurulabilir' umuduyla bakıyor. Ancak şu ana kadar randıman alınmadığı su götürmez bir gerçek olarak karşımıza çıkıyor. Ne aşamada olduğunu öğrenmek istiyorum…

C. KESİKBAŞ: İş Konseyi konusunda inat ediyoruz, sürdüreceğiz, o noktada bir sıkıntı yok. Ama o iş maalesef pandemiye takıldı. O dönem içerisinde maalesef aklımızdaki toplantıları yapamadık. Dijital olarak da toplanamadık. Çünkü olağanüstü bir durum vardı ve her kurum kendi öz iştigal konusuna hızla geri döndü. Biz de ESO olarak kendi konularımıza geri döndük. İş Konseyi konusunda ısrarcıyız. Bunun devam edeceğiyle ilgili hiç şüphem yok. Çünkü biz bütün SİAD’larla, aynı İş Konseyi’ndeki gibi ilişkilerimizi sürdürüyoruz.

A. ANBAR: Peki, İş Konseyi’nin paydaşları arasında bir ayrışma oldu mu?

“ESO SAYESİNDE MASKE KONUSUNDA ESKİŞEHİR’DE KARABORSA OLMADI”

C. KESİKBAŞ: Olmadı, hayır. Sadece pandemiden dolayı önceliklerimiz değişti. Neden önceliklerimiz değişti, size biraz onu anlatmak isterim. Hafta sonları çalışabilmek için haziran ayının başına kadar burada yüzlerce insanın izin prosedürleriyle uğraştık. Valilik dedi ki: Sanayi Odası olarak bütün izinler sizin üzerinizden geçecek. Bize haftada bir kere rapor halinde getirin, toplu izin vereceğiz. Burada emin olun gece gündüz çok ciddi mesailer harcandı. Çünkü arabaların plaka numaralarına kadar istiyorlardı. Çalışanlar, TC. kimlik numaraları, onların kağıtları vesaire… Pandemi başladı, maske zorunluluğu geldi biliyorsunuz, ancak ortada maske yoktu. Gittik maske tesisi kurduk ve hala işliyor. Şu ana kadar aşağı yukarı 8 milyon maske ürettik o tesiste. O dönem çok kıymetliydi. Ben o dönemi hatırlıyorum, bizim şirkete tanesi 5-6 TL’ye maske almıştık biz. Biz o tesiste ürettiğimiz maskelere 1 TL dedik ve o dakikadan itibaren Eskişehir’de maske sorunu kalmadı. Ve bakın bu işi kim yaparsa yapsın hiçbir spotçuluk olmadı, karaborsa olmadı ve herkes 1 TL’den maske satmak zorunda kaldı çünkü 1 TL’ye üreten bir Sanayi Odası vardı. Ki o dönem maske yapımı için gereken malzemeler pahalıydı, her şey karaborsaydı. Ama ona rağmen büyük efor harcandı, Milli Eğitim Müdürlüğünden bir yer alındı, Eskişehir Valiliği de destek verdi ve ciddi bir problem çözüldü. Eskişehir Sanayisi maskesiz kalmadı o dönemde. Burada her gün maske kuyruğu oluyordu, gelip maske alıp gidiyorlardı.

Eskişehir eski Valisi Özdemir Çakacak ile Celalettin Kesikbaş maske üretim tesisinde...

“KISA ÇALIŞMA ÖDENEĞİ KONUSUNDA KATKI SUNDUK”

Yine aynı dönemde Sağlık Bakanlığı ile bir anlaşma yaptık, antikor testi yapmaya başladık Sanayi Odası’nda. O dönem yaklaşık 70 bin antikor testi yapıldı. Hemen sonrasında Eskişehir Osmangazi Üniversitesi’nde laboratuvar kurdurttuk ve PCR testlerine başladık. Üniversitenin de çok büyük desteği oldu ve 100 bine yakın da PCR testi yapıldı. Bunlar büyük rakamlar. Bakın o dönemi iyi hatırlamak lazım. O dönemde kısa çalışma ödeneği yoktu. Şirketlerin önemli bir kısmı sipariş iptallerine başladı. Nisan-Mayıs ciroları yarı yarıya düştü. İhracat düştü. Eskişehir’in ihracatı pandeminin başında yüzde 70 kaybetti. Bu noktada kısa çalışma ödeneği ve başka destekler noktasında birçok önerimiz oldu ve çok katkı sunduk Sanayi Odası olarak. O dönemde dijital yollarla çok toplantı yaptık. Yine o dönemde ESO TV’den 50’ye yakın sanayiciyi problem alanlarının oluşturulmasıyla ilgili yayına çıkardık. O yayınları rapor haline getirdik ve gerekli yerlere ilettik. O dönem bankalar kredi vermiyordu; bu noktada Eskişehir’de bankalarla hiç yapmadıysak 10 tane toplantı yaptık. O dönemde Sanayi Odası’nın kaynaklarıyla yaklaşık 22 milyon TL’lik nefes kredisi oluşturduk. Şirket başına 150 bin liralık krediler oluşturduk; çok olmasa da adı üstünde nefes kredisi. Yine SGK’lar ertelendi vesaire… Emin olun bu konularla ilgili ciddi çalışmalar yapıldı.

A. ANBAR: İş Konseyi meselesine devam etmek isterim…

“ETO’NUN İŞLERİNE KARIŞMAYI SEVMİYORUM”

C. KESİKBAŞ: Zaten bunları İş Konseyi’nin son durumunu belirtmek için anlattım. Yani özetle pandemi döneminde herkes kendi öz konusuna döndü, bizde aynı şekilde. O dönemde biz esnafın problemleriyle uğraşamazdık. Yani etik olarak da şuna çok önem veriyoruz: Ben mesela ETO’nun işlerine karışmayı sevmiyorum. Veya ETO üyelerine bir mesaj vermeyi sevmiyorum. Ya da Esnaf Odaları hakkında konuşan bir Celalettin Kesikbaş yakışık almaz. Yani o dönemde esnafla ilgili esnaf odalarının konuşması gerekiyordu. Ben İş Konseyi olarak onlar hakkında da konuşmazdım. Ticaret Borsası hakkında da konuşamazdım. Yoksa çocuk ölü doğardı emin olun buna. Çünkü rol çalmamak gerekiyor. İnşallah sonbahar itibariyle bu konsey yine toplanacak.

A. ANBAR: Röportajımızım ilk bölümünün sonunda diğer odaların işlerine net bir ifadeyle ‘benim karışmam olmaz’ dediniz. Bu noktada şunu sormak istiyorum: Sizin ETO başkan adaylığına soyunduğunuz iddia ediliyor. Var mı bunun gerçekliği?

“GÜÇ ALMAK İÇİN DEĞİL GÜÇ VERMEK İÇİN BURADAYIM”

C. KESİKBAŞ: Arif Bey bakın, ben hiçbir zaman koltuğumdan güç almadım. Koltuğuma güç verdim. O kadar ki ben, şu gördüğünüz makam koltuğuna oturmuyorum bile. Güç almadım derken de şöyle anlatayım: Gerçekten ESO olarak bir ihtiyacı varsa sanayicinin, biz elimizden geldiği ölçüde ESO’nun imkanını kullanarak o ihtiyacı karşıladık. Ama ben başkan olmadan önce de Celalettin Kesikbaş’tım, şimdi de Celalettin Kesikbaş’ım. Yani hiçbir zaman kalkıp… ESO Başkanı Celalettin Kesikbaş olarak anılmak, evet, çok değerli ve önemli ama bu makamlar gelip geçici, bu işleri bıraktığın zaman da iyi bir şekilde anılıyor olmak kıymetli. O nedenle ben bu makamdan güç almak değil bu makama güç vermek için buradayım. Çünkü biz ekibiz. Bu ekibin her parçası neticede bu kurumu daha güçlü yapmak, daha sözü sazı dinlenir bir kurum yaratmak için çalışıyor.

Celalettin Kesikbaş'ın makam koltuğu... Göreve geldiği günden bugüne bir ya da iki defa koltuğa oturduğunu ifade ediyor. Zira görüşmemiz boyunca yine o koltuğa oturmayı tercih etmemiş, konuklarını ağırladığı koltuklardan birine oturmuştu. Öte yandan Celalettin Kesikbaş, ESO'nun başkanlık makamının düzenlenmesi, tasarımı ve tüm eşyalarının masrafını kendi cebinden karşılamış...

A. ANBAR: Az önceki sorumu tekrarlıyorum: ETO’ya başkan adayı olmak için herhangi hazırlığınız var mı?

‘FİTNE FESAT OLABİLİR’

C. KESİKBAŞ: Kesinlikle hayır. Bu iddialar doğru değil. Bakın birinci ağızdan söylüyorum bir kez daha: Doğru değil. Az önce konuşmuştuk. Bazı yazılanlar, çizilenler, dedikodular... Bunlar, ESO ile ETO’nun arasını açmak için bir fitne fesat olabilir. Ya da oradaki insanların ilişkilerini bozmak için olabilir. Bu tip konuların şakasını dahi yapmıyoruz yani. Şimdi ETO’dan siyasete girer mantığıyla sözde parçaları birleştirmeye çalışıyorlar ama bu doğru değil. Yani bugün zaten ETO üyelerinin büyük bir kısmı ESO’yu tanıyor. Neden tanımasın ki? Hem bizim üyelerimiz, aynı zamanda ETO üyesi. Yani ben çarşıya çıktığım zamanlarda da insanlarla muhabbet ediyorum. Ne yapayım muhabbet etmeyeyim mi şimdi yani? Ben bunun gibi gerçek dışı dedikoduları doğru bulmuyorum. Etik şeyler değil bunlar, çalı dibi dövmek.

A. ANBAR: Peki, ETO Başkanı Metin Güler'le aranız nasıl?

YILMAZ BÜYÜKERŞEN ÜZERİNDEN ANLATTI

Yılmaz Büyükerşen, Celalettin Kesikbaş için 'Zamanı Durduran Saat' isimli kitabını imzalamıştı...

C. KESİKBAŞ: İyi. Kurumlar arası iletişim üst seviyede, hiçbir sıkıntı yok. Benim Metin Başkanla aram iyi. Ama Metin Başkanla aram iyi diye ETO ile ESO’nun arası kötü ya da iyi olamaz, ben bunu kabul etmiyorum. Burada kurum önemli çünkü. Zaman zaman Yılmaz Hoca’yla da (Yılmaz Büyükerşen) arası şöyle arası böyle diyorlar. Yani burada kurumlar arasındaki ilişki önemli. Ben birçok insanla iyi de olabilirim kötü de olabilirim, bu başka bir şey. Maalesef bu kent bunu anlamıyor.

A. ANBAR: Ya Nadir Küpeli? Her şey yolunda mı?

“HEPİMİZ AYNI DÜNYA GÖRÜŞÜNDE OLMAYABİLİRİZ”

C. KESİKBAŞ: Gayet iyi, düzeyli bir ilişkimiz var. Ayda bir kere mutlaka bir araya geliyoruz. Bir sıkıntı yok. Buralarda herkesin kurumsal olarak konuya baktığı durumla bireyler arasındaki durumlar birbirinden farklı olabilirler. Hepimiz aynı dünya görüşünde olmayabiliriz. Nadir Başkanın ya da Ahmet Başkanın ya da Mehmet Başkanın ya da kim olursa olsun -illa başkan olması da gerekmiyor bu arada- Eskişehir’e, hayata dair beklentileri farklı olabilir.

A. ANBAR: ETB Başkanı Ömer Zeydan'ı da sorsam? Ve Zeydan bir ESO, EOSB, ETO başkanları gibi pek gündeme gelmiyor sanki…

C. KESİKBAŞ: Aramız iyi. Yani Zeydan kendi alanında gerektiği zamanlarda çıkış yapıyor. Ha, 3 oda başkanı gibi gündeme gelen bir insan olmayabilir, evet. Belki tercihi böyledir. Kendini öne çıkarmak istemiyor olabilir.

Celalettin Kesikbaş, Nadir Küpeli, Metin Güler ve Ömer Zeydan EOSB Teknik Koleji'nde...

A. ANBAR: Kısaca herkesle iyi geçiniyoruz diyorsunuz yani…

C. KESİKBAŞ: Bakın biz bir aileyiz. Burası bir patronlar kulübü değil. Burası bir sanayici odası değil. Burası Sanayi Odası. Yani kentin sanayi politikasıyla ilgili en üst derecede söz söyleme hakkına sahip olan bir kurum. Bizim görevimiz bu kentin sanayi politikalarını oluşturmak.

A. ANBAR: Ama siz sanayiyle ilgili bir çıkış yaptığınızda çoğu zaman kızıyorlar size.

C. KESİKBAŞ: Kızmayacaklar yani.

A. ANBAR: Genelde politikacılar kızıyor.

C. KESİKBAŞ: İşte bilmiyorum. Yani…

A. ANBAR: Mesela tüccarlardan veyahut vatandaşlardan yaptığınız çıkışlara tepki gelmiyor.

“ŞU AN ESKİŞEHİR’DE SANAYİDEN BAŞKA LOKOMOTİF SEKTÖR YOK”

C. KESİKBAŞ: Şimdi bakın, tüccarlardan niye tepki gelmiyor anlatayım. Vatandaş neden tepki göstermiyor, anlatayım. Bir kere 80-85 bin aileye Eskişehir sanayisi olarak değiyoruz şu anda. Bakın üniversiteler kapalı. Para yok. Turizm yok. Pandemi var, ulaşım ve erişim yok; yani şehirde hareket yok. İnsanlar internetten alışveriş yapmaya başladı. Eee, esnaf ne yapacak? Gitti. Şu an Eskişehir’de sanayiden başka lokomotif hiçbir sektör yok.

“ESKİŞEHİR’DE 4-5 TANE ORGANİZE SANAYİ BÖLGESİ OLMASI GEREKİR”

Sanayisi olmayan hiçbir ülke, hiçbir şehir ayaklarının üzerinde duramaz. Pandemi döneminde bunu gördük. Ne diyoruz? Yerli, milli, üreten, ihracat yapan, marka değeri olan sanayi diyoruz. Eskişehir sanayisi istenilen seviyede değil. Şimdi Eskişehir’in ekonomik yapısına baktığınız zaman kurguda bir homojenlik var. Bu kentin önce sanayisi güçlü olacak. Ondan sonra üniversite kenti olacak; hatta 3 devlet üniversitesi yetmez, 10 tane de vakıf üniversitesi olacak. Bunun haricinde turizm de yapabilir Eskişehir’de. Yani sanayileşme turizme engel olacak bir şey mi? Tabii ki değil. Bakın pandemi döneminde otellerin doluluk oranlarına. Sanayideki hareketlilikten kaynaklı doluluklar var. Doğal olarak Eskişehir’de bir tane değil, en az 4-5 tane daha organize sanayi bölgesi olması gerekir. Çünkü Eskişehir’in gayri safi milli hasılası düşüyor.

A. ANBAR: Bu ifadeleriniz üzerine merak ediyorum. Eskişehir, konumu ve yetenekleri itibariyle pek çok konuda merkez durumunda. O halde şehir büyümesi gerekirken niçin istenilen seviyeye gelememiş?

ESKİŞEHİR’İN HAK ETTİĞİ YERDE OLAMAMASININ ÜÇ NEDENİ

C. KESİKBAŞ: Birçok faktör var. Eskişehir normalde bölgesel bir güç olmalı. Bölgesel bir güç derken Kütahya, Bilecik, Bozüyük, Afyon’un bir kısmı diyelim… Aslında bu ölçek içerisinde Eskişehir lider kent konumunda, hem sanayi olarak hem cazibe merkezi olarak. Ve Eskişehir kurgulandırılırken de Cumhuriyetten bu yana Ankara’nın destek merkezi olarak kurgulanmış. Biliyorsunuz eskiden Yargıtay’da buradaymış, birçok kurum sonradan yavaş yavaş gitmiş Ankara’ya. Bunun haricinde basma fabrikası, şeker fabrikası, hava ikmal, ana jet üssü, TÜLOMSAŞ… Bunları hepsi Eskişehir’de konumlandırılıyor çünkü Eskişehir bir üretim merkezi. Bütün yapı bunun üzerine kurgulandırılmış. Ama Eskişehir maalesef bugün hak ettiği yerde değil. Bunun ilk sebebi lojistik. İkinci sebebi insan kaynakları; çünkü Eskişehir’de göç problemi var, göç alamıyoruz, genelde emeklilerin geldiği bir göç var, üniversite mezunlarını da tutamıyorsunuz çünkü onlar için bir cazibe merkezi yok. Bununla beraber demiryollarına bağlantı konusu. Daha düne kadar çevre illere giden kara yolları rezaletti. Kent yaşamı yine yakın geçmişe kadar çok iyi değildi yani. Belli bir dönemden sonra düzelmeye başladı, altyapısıyla vesaire… Türkiye’de esas yatırımlar 1984’ten sonra başlıyor. Özellikle Bursa’nın bizim önümüze geçmesinin temel sebebi dibinde Gemlik Limanı var, Serbest Bölge var. Yanılmıyorsam 1989’da Bulgaristan’dan gelen göçmenler ciddi bir insan kaynağı potansiyeli oluşturdu orada.

“KÜÇÜK OLSUN, BENİM OLSUN, YÖNETİLEBİLİR OLSUN”

Eskişehir’de o dönemlerdeki zihniyet küçük olsun, benim olsun, yönetilebilir olsun şeklindeydi. Demografik yapı bozulmasın, sürekli ben buradan yürür seçilirim, yani Eskişehir böyle dizayn edilmiş. Ama Eskişehir’in bu kabuğu kırması gerekir. Risk çünkü. Bir zaman sonra kaynak tükenecek çünkü. Şimdi Eskişehir sanayisi gelişmemiş değil ama yani istenilen seviyede de değil. Bir süre daha böyle devam ederse… Şimdi baktığınız zaman Eskişehir’deki önemli firmalar hep şehir dışından gelen firmalar. İşte Paşabahçe'si, Arçelik'i vesaire… Baktığınız zaman orijinal değil yani. Doğal olarak o şirketlerin yan sanayisi olarak gelişmiş, ama aradan tabii ki çok iyi markalar da çıkmış. Ancak Bursa’daki markalara baktığın zaman veya İzmit’teki ya da Adapazarı’ndaki markalarla aynı seviyede değiliz. Ekonomik kalkınmışlıktan korkan insanlar çok fazla. Ama göç sebebiyle, ama maaşlar artar sebebiyle, ama eleman bulamayız sebebiyle, ama yönetilebilir olması sebebiyle, ama siyaseten… Bu işin birçok parametresi var. Bu neticede bir akademik çalışma da gerektirir aslında. Eskişehir maalesef şu an olması gereken durumunun çok çok daha altında bir seviyede. Buradan yapılan ihracatı biz hala karayoluyla taşıyoruz mesela, demiryoluyla taşıyamıyoruz.

A. ANBAR: Buradan hemen liman bağlantısına geçelim.

C. KESİKBAŞ: Liman bağlantısı kurulamadı bir türlü. Biz de çok uğraşıyoruz.

A. ANBAR: Neden olmuyor?

C. KESİKBAŞ: Siyaseten de olabilir. Biz yeşil yollara başladık, çok konteyner sevkiyatı yapıyoruz ama daha kısa limanlara gidilmesi gerekiyor. Türkiye’nin belki genel politikasıyla ilgili de olabilir. Demiryollarına karayolları kadar önem verilmedi. Bu bilinen bir gerçek, yani bu Eskişehir’e özel bir durum da olmayabilir. Bu problemin İç Anadolu’nun genel problemi olduğunu biliyoruz çünkü.

A. ANBAR: Ya kargo merkezi?

DİKKAT ÇEKİCİ OSB ÖNERİLERİ

C. KESİKBAŞ: Bence bunların hepsi olacak. Ben hepsinden umutluyum. Biz bu konularla ilgili mastır projeler de oluşturduk. Eskişehir’de mutlaka bir kargo ve lojistik üssü olmak zorunda. Ama bu tek başına yetmiyor. Mutlaka yanında bir Serbest Bölge’nin olması gerekiyor. Ticari bir Serbest Bölge olması gerekiyor. Yani tek başına kargo lojistik merkezi bir anlam ifade etmiyor. Burada havalimanı üniversiteye bağlı. Bugün burayı üniversiteden ayıralım desek bunun teknik olarak çok zor olduğunu biliyorum. Çünkü Eskişehir Teknik Üniversitesi’nin (ESTÜ) malı mülkü yani. Bunun yanında mutlaka Eskişehir’de bir tasarım ve inovasyon vadisi oluşturmak gerekiyor. Biz bu konuda da bir proje oluşturduk. Yani bütün o soyut sanatların, yaratıcı endüstrinin oluştuğu bir Serbest Bölgenin de oluşması gerekiyor. Çünkü bu işlerle ilgili vergisel sıkıntılar da var. Bizim ESTÜ’nün eğitim üniversitesi değil mutlaka araştırma üniversitesi olması gerekiyor. Eskişehir’de özellikle havacılık sektörü nedeniyle sivil havacılığın mutlaka geliştiriliyor olması gerekiyor. İşte bizim Muttalip dediğimiz bölgede arazi de var altyapı da var bunlar için; sadece bunları ayrı ayrı değil bütünleşik yapmak gerekiyor. Bizim Muttalip bölgesinde zamanında sanayi bölgesi oluşturulmuş ama şu anda atıl vaziyette milyonlarca liranın çarçur edildiği bir alan var. Burada mutlaka küçük bir ihtisas OSB’nin oluşması gerekiyor ki oraların toparlanması, üretime tekrar kazandırılması gerekiyor. Yoksa oralar fabrika çöplüğü olacak ve çöplük olmaya başlamış bile ve o kadar yatırım da heba olacak. Bunun haricinde mobilya sektörüyle ilgili mutlaka kentin batısında bir ihtisas OSB’nin oluşması gerekiyor. Şimdi İnegöl’e bakıyorsun, yolun kenarında sergi alanları arka tarafında imalatı olan bir sürü alt yapı var. Eskişehir biliyorsunuz mobilya kentiydi. Ama altyapı eksikliği nedeniyle insanların önemli bir kısmı bu işlerden çekildi. Çünkü ürününü gösteremiyor. Madencilik sektörü önemli. Bu konuyla ilgili özellikle Seyitgazi taraflarında mutlaka madencilikle ilgili bir ihtisas OSB oluşturulması gerekiyor. URAYSİM’in hızlıca tamamlanması gerekiyor. URAYSİM’in karşısında mutlaka raylı sistemler ihtisas OSB’nin oluşturulması gerekiyor.

A. ANBAR: Dikkat çekici yerlerden örnekler verdiniz, Hasanbey’den hiç bahsetmediniz…

“HASANBEY ESKİŞEHİR’İN EN VERİMLİ TOPRAKLARININ OLDUĞU YERDİR”

C. KESİKBAŞ: Bahsedeyim… Bakın Hasanbey’e çöp eksen çöp ağacı çıkar, o kadar verimli arazileri var. Şu anda oralara fabrikalar kurulacak. Ama bu fabrikaların Alpu tarafına, daha kırsala gitmesi gerekiyor. Ben en başından beri bunu savunuyorum. Bu işin doğru yeri Hasanbey değildir. Bu işin doğru yeri URAYSİM’in olduğu yerdir. Hasanbey Eskişehir’in en verimli topraklarının olduğu yerdir. Aynı zamanda bahçeciliğin çok yoğun yapıldığı yer. Bilmeyenler de bilsinler, merkeze çok yakın. Yani bunu siyaseten konuşanlar gitsin o bölgeye ve görsün. Hasanbey’i bir gezip görsünler, oradaki çiftlikleri görsünler, onların hepsi fabrika olacak işte. Ondan sonra ne dediğimizi daha iyi anlarlar. Bir de Porsuk havzasının olduğu yer orası.

A. ANBAR: Raylı Sistemler İhtisas Organize Sanayi Bölgesi’nin kurulmak istendiği alan konusunda da sizin açıklamalarınız bazı çevreler tarafından eleştiriliyor. Özellikle sanayi arazisinin çevresindeki arazilerin rantından bahsediliyor. Buna ne dersiniz?

“OSB DIŞINDAKİ TARLA PARA ETMEZ”

C. KESİKBAŞ: Bakın net söylüyorum: Siyasi rant yapıyorlar İhtisas OSB ile ilgili. Bakın sanayi arazisinin rantı olmaz, ben buna inanmıyorum. Olsa burada olur. İşte geçen sene 250’ydi, bu sene 500 oldu; yani buradan ne rantın olacak. Sanayicide rant diye bir şey olmaz. Sanayici veya kimse para kazanacaksa kent merkezine yatırım yapar. Kimse dağa taşa yatırım yapmaz. Böyle bir dünya yok. Yani şimdi ne yapmaya çalışıyorlarsa doğru bir şey yapmıyorlar. Yani oradan tarla alacakmış da 2 bin liraya, işte sanayi arazisi olunca 3-4 bin lira olacakmış; yahu öyle bir dünya yok. OSB’lerin dışına çivi bile çakamazsın. Şimdi bizim bu OSB’nin girişinde tarlalar var. Şimdi ne yapacağım, fabrika mı kuracağım o tarlalara? Orası tarım arazisi. Şimdi o tarlanın sahibi olan ve tarım yapan amca rant mı yaptı yani şimdi? Elbette hayır. Çünkü OSB’nin içi rant yapar. OSB’nin yan tarafındaki tarlalarda rant olmaz. Yapsa eğer, oradaki abiler, işte OSB’nin dışındaki tarla sahipleri burada domates satmaz. Yani OSB dışındaki tarlanın, tarladan başka bir vasfı yok, para etmez yani. Alpu’da da bu böyle.

A. ANBAR: Şuna ne dersiniz: Raylı Sistemler İhtisas Organize Sanayi Bölgesi, URAYSİM’in Kuzey tarafında yapılsın diye bir görüş de var…

C. KESİKBAŞ: Yani gidip bir görseler, mevcut alan çok uygun. Gidip görseler keşke orayı. Onlarda siyasi rant yapıyorlar yani. Bakanlıkla görüşmelerimiz de gayet iyi. Sıkı bir şekilde takip ediyoruz.

A. ANBAR: Hemen URAYSİM’e geçmek istiyorum. Söz konusu proje başlayalı uzun yıllar oldu. Son dönemde az daha Eskişehir’den gideceğini de duymuştuk. O dönemde neler oldu? Şu an URAYSİM hangi aşamada?

“ŞAFAK ERTAN ÇOMAKLI BU İŞİN ALTINA ELİNİ KOYDU”

Prof. Dr. Şafak Ertan Çomaklı ile Celalettin Kesikbaş...

C. KESİKBAŞ: Gerçekten URAYSİM Eskişehir’den gidiyordu. Kalkınma planlarının hiçbirisinde yoktu. Sanayi Odası olarak müdahale ettik. Bu konuyla ilgili o dönem Anadolu Üniversitesi Rektörü olan Prof. Dr. Şafak Ertan Çomaklı’yla görüştük. Şafak Hoca gerçekten bu işin altına elini koydu, böylelikle bu iş canlandı, Ankara’ya gidildi ve bununla beraber kalkınma planının içerisine konuldu. Konulmasaydı o proje ya Konya’ya gitmişti ya Adapazarı’na gitmişti ya da Ankara’ya gitmişti. Kıymetli bir proje. Eskişehir’in sahip çıkması gerekiyor. Kıymetinin sebebi şundan: Bir kere orada bilim yapılacak, ikinci olarak böyle bir tesisin yanında hızlı tren üretebilirsiniz, vagon üretebilirsiniz ya da raylı sistemlerle ilgili teknoloji geliştirebilirsiniz. Bu da Eskişehir için yatırım anlamına gelir. Bir de Alpu için kıymetli bir proje. Bugüne kadar hepimiz Kömürlü Termik Santrale karşıydık. Alpu, termik santralle anılıyordu. Alpu inovasyon merkezi olmakla birlikte anılacak artık.

A. ANBAR: Alpu’daki termik santral Cumhurbaşkanlığı yatırım programından hala çıkarılmadı…

“TERMİK SANTRALE KARŞIYIM VE ALPU’DA TERMİK SANTRAL TEHLİKESİ GÖRMÜYORUM”

C. KESİKBAŞ: Yeşil mutabakat ya da yeşil dönüşüm diye bir şey var. Türkiye yeşil mutabakata imza atmadı ama bugün yarın atacak. İşte Paris Anlaşması gereği biz onu imzaladığımızda, 2030’a kadar hiçbir termik santral yapılmasına müsaade edilmez. Dünyada imza atmayan 6-7 ülke kaldı. Türkiye bunlardan bir tanesi. Yani artık ürettiğin her şeyde karbon ayak izine bakılacak, ona göre ihracat yapılabilecek. Yeşil olarak üretmediğin her şeyin gümrükte vergisini ödeyeceksin, çünkü Avrupa birliği ürünü öyle alıyor, hatta almayı reddedebiliyor. Ve 2030’a kadar Avrupa’da bu mutabakata imza atan yerlerde yeni termik santrale müsaade edilmiyor. 2050’ye kadar da bu mutabakata imza atan ülkelerin santralleri kapatılacak. Yeşil mutabakatın özü bu. Yani o nedenle hiçbir yabancı yatırım bugün gelip de Yeşil Mutabakatın göz göre göre karşısında durup Alpu’ya bir termik santral yatırımı yapmaz. Şu an ben Alpu’da herhangi tehlike görmüyorum. Ben termik santrale karşıyım.

A. ANBAR: Biraz sıcak siyasete gelelim isterseniz… Net soru: Eskişehir Büyükşehir Belediye Başkan Adaylığı var mı aklınızda?

“HERKES KENDİNİ ÖYLE BİR YERDE GÖRMEK İSTER”

C. KESİKBAŞ: Valla insanlar yakıştırabilirler ama şu anki görevim nedeniyle bu mümkün değil. Konjonktürel işler bunlar. Yani herkes ister böyle makamlarda olmak. Eskişehir’de 850 bin kişiden hepsine sorsan olmak ister. Herkes kendini öyle bir yerde görmek ister ama bu sen istiyorsun diye olmuyor. Bunlar birçok parametresi olan konular. Yani bugün için öyle bir durum yok. Bir kere yarına çıkacağım belli değil bu arada, bilemem yani.

A. ANBAR: Peki, milletvekilliği adaylığı geçti mi aklınızdan?

C. KESİKBAŞ: Yok. Öyle bir hayalim hiç olmadı.

A. ANBAR: Şu büyükşehir belediye başkan adaylığı konusunu detaylandırmak istiyorum. Adaylık konusu aklınızdan hiç geçmedi mi? ‘Belediye Başkanı olsam Eskişehir’e şunu da yaparım’ demediniz mi hiç?

“ESO’DA DA EFSANE BAŞKAN OLABİLİRSİNİZ”

C. KESİKBAŞ: Yapılacak çok şey var ve bu makamların hepsinde yapılabilir. Ben şöyle söyleyeyim size: Her başarılı iş insanı illa ki bir yerde olmak zorunda değil; belediye başkanlığı, oda başkanlığı gibi... Burada makamı doldurmak önemli. Efsane başkan Mümtaz Zeytinoğlu’na o dönem için bir belediye başkanlığı önerilseydi olur muydu? Ama kendi makamında adam çok başarılı çalışmalar yaptı ve herkes kendi sorumluluk alanında en iyisini yapmak zorunda. Doğal olarak biz şu an Sanayi Odası’ndayız ve Sanayi Odası’nda olabileceklerin en iyisini yapmak zorundayız. Bizim şu anki görevimiz bu ve herkes belki her makama uygun görülebilir ama bu şu anlama gelmiyor: Yani ben bu makamda da başarılı olabilirim. Burada da efsane başkan olabilirsiniz. Başka bir yerde de efsane başkan olabilirsiniz. Birçok yerde başarılı olabilirsiniz. Eskişehir’de var böyle insanlar.

A. ANBAR: Siyasi partilerle aranız nasıl?

C. KESİKBAŞ: Hepsiyle görüşüyoruz. Aramız gayet iyi. Geliyorlar, mutlaka ESO’ya uğruyorlar. Hem milletvekilleri hem siyasi parti temsilcileri, il başkanlıkları, ilçe başkanlıkları vesaire… Anlatıyoruz… Üretimin ne kadar önemli olduğunu anlatıyoruz.

A. ANBAR: Tüm siyasi partilere eşit olduğunuzu söyleyebilir misiniz?

C. KESİKBAŞ: Eşitiz tabii ki. Herkes bu odaya gelebilir. Bugüne kadar randevu vermediğimiz hiçbir siyasi parti olmadı. Ve fikirlerimizi anlatıyoruz. Eskişehir sanayisinin tanıtımından başlayarak sorun alanları, çözüm alanları, taleplerimiz, hayallerimiz… bunların hepsini anlatıyoruz.

A. ANBAR: İktidar partisi ile muhalefete anlattıklarınız aynı şeyler mi?

“İKTİDARA TEPKİMİZİ DAHA GÜÇLÜ GÖSTERİYORUZ”

C. KESİKBAŞ: Hepsi aynı. Hatta iktidar partisine daha fazla talepte bulunuyoruz. Çünkü şu anda onlar yönetiyorlar, güç onlarda. Doğal olarak Eskişehir’in çevre yollarıyla ilgili sorunları var. Bizim organize sanayi bölgesinin yol problemi var. Bunların hepsini iktidar partisine tek tek anlatıyoruz. Bütün sorun alanlarını tabii ki muhalefete de söylüyoruz ama iktidara daha güçlü söylüyoruz, tepkimizi daha güçlü gösteriyoruz. Çünkü neticede muhalefetteki adam bunu anlatacak pozisyonda ama öbürü bu işi yapacak olan taraf.

A. ANBAR: Gönlünüzde yatan bir siyasi parti var mı?

C. KESİKBAŞ: Yok.

A. ANBAR: Siyasi olarak ya da ideolojik anlamda kendinizi nereye yakın hissediyorsunuz? Nasıl tanımlarsınız kendinizi? Siyasi bakışı nedir Kesikbaş’ın?

C. KESİKBAŞ: Ben mesela Kuzey ülkelerindeki sosyal demokrasiyi seven bir insanım. Almanya, Danimarka, Belçika, Hollanda falan değil belki ama daha yukarıya doğru İsveç, Norveç, Finlandiya… Oradaki hayatı Türkiye’de yaşamayı çok isterim.

A. ANBAR: Biraz daha açar mısınız?

“İDEOLOJİM HÜMANİZM”

C. KESİKBAŞ: Hümanizmden bahsediyorum. Orada tamamen bir hümanizm var. Yani ben size şöyle söyleyeyim: Bence geleceğin en büyük siyasi görüşü hümanizmdir ve bütün eksen bunun üzerine kurgulanacaktır. Ama 50 sene sonra ama 20 sene sonra… Hümanizm her yeri kaplayacaktır. İdeolojim hümanizm yani.

A. ANBAR: Sohbetimizin sonuna geldik. Son mesajınızı alayım ve okurlarımızdan müsaade isteyelim.

C. KESİKBAŞ: Bizi rahat bıraksınlar işimizi yapalım. Bir kez daha vurguluyorum: Bizi rahat bıraksınlar işimizi yapalım.

-SON-

saglisolluhaber.com

Yorumlar (0)
10
açık

Gelişmelerden Haberdar Olun

@