banner298

banner194

Güven Erdoğan: Tarım bir ülke için milli güvenlik meselesidir!

Eskişehir Sanayi Odası Yönetim Kurulu Üyesi Güven Erdoğan, Sağlı Sollu Haber Genel Yayın Yönetmeni Arif Anbar’la görüştü, dikkat çeken açıklamalarda bulundu.

GÜNDEM 19.10.2021, 14:00 20.10.2021, 15:36
Güven Erdoğan: Tarım bir ülke için milli güvenlik meselesidir!

RÖPORTAJ - 1. BÖLÜM 

Gazeteci Arif Anbar’ın sorularını yanıtlayan Eskişehir Sanayi Odası (ESO) Yönetim Kurulu Üyesi ve Erdoğanlar Gıda A.Ş. Yönetim Kurulu Başkanı Güven Erdoğan, röportajın ilk bölümünde, ESO’nun pandemi döneminde yaptığı çalışmalardan ihracat rakamlarının artışına, Türkiye’nin tarım politikasından gıdada sahteciliğe kadar pek çok konuya ilişkin çarpıcı açıklamalarda bulundu.

İşte, o röportaj… 

A. ANBAR: Eylül ayında Eskişehir merkezli şirketlerin ihracatı bir önceki yılın aynı ayına göre yüzde 26'lık artış gösterdi. Bu artışı nasıl değerlendirebiliriz? 

‘SÜREKLİLİK İÇİN İHRACATÇI DESTEKLENMELİ’ 

G. ERDOĞAN: Bakın, Eskişehir sanayisi içerisinde ihracattaki bu yükseliş oldukça anlamlı. Çünkü Eylül ayında, ülkemizdeki 16 şehir, tarihlerindeki en yüksek aylık ihracatını geçekleştirdi ve bu 16 il arasında Eskişehir de yer alıyor. Tabii bu durum kolay gerçekleşmedi. Gerçekleşen artışlarda, yaşanan tüm zorluklara rağmen özellikle ihracatçı sanayicilerimizin canhıraş bir biçimde üretimini sürdürmesi önemli rol oynadı. Her birinin, inanın büyük emeği var. Peki, bundan sonra ne yapılması gerek? Bir kere Arif Bey, bu yükselişin sürekliliğinin sağlanabilmesi için ihracatçılarımızın desteklenmesi, önlerindeki engellerin kaldırılması gerekir. Örneğin sanayicilerimizin finansmana erişiminin kolaylaştırılması ve çeşitliliğe gidilmesi, ilk etapta hayata geçirilmesi gereken iki önemli unsur. Başka ne yapılmalı? İhracatı geliştirme fonu diye bir enstrüman var elimizde. İşte bu enstrümanın, güçlü bir mekanizma olarak ivedilikle devreye alınması şart. Öte yandan, Eximbank desteklerinin yapılandırılmasının, sanayicilerimizin elini rahatlatacak ve üretime güç verecek unsurlardan olduğunu düşünüyorum. 

A. ANBAR: Buradan hareketle pandemi koşullarında sanayiyi konuşmak istiyorum. Söz konusu süreçte sanayi olmasaydı ne olurdu? 

G. ERDOĞAN: Halimiz harap olurdu. Hayal bile etmek istemiyorum. Çok net söylüyorum: Pandemide Türkiye’yi sanayi kurtardı. Bacalar tütmeye devam etmeseydi eğer, -şimdi bazı şeyleri söylemeye dilim varmıyor- ülkemizde ciddi sorunlar yaşanırdı. Bakın hiç durmadan çalıştık, zorlu koşullara rağmen üretim yapmaktan hiç vazgeçmedik. 

A. ANBAR: Bu noktada Eskişehir sanayisiyle ilgili değerlendirmenizi merak ediyorum… 

‘ÜRETTİK, İSTİHDAM SUNDUK VE ŞEHİR EKONOMİSİNİ AYAKTA TUTTUK’ 

G. ERDOĞAN: Elbette… Öncelikle pandemi öncesini hatırlayalım. Pandemiden önce Eskişehir sanayisi, yurt içi ve yurt dışı piyasalarda azımsanamayacak oranda sipariş alıyor ve başarılı bir performans sergiliyordu. Bununla beraber pandeminin ülkemize geç ulaşması da, ülkemiz sanayisini olumlu etkiledi. Bu durumdan Eskişehir sanayisi de nasibini aldı. Neden? Çünkü Çin, dünya için dev bir tedarikçi ülke konumundaydı. İşte pandeminin ülkemize geç ulaşması, ülkemizi ve dolayısıyla Eskişehir’i tedarik zincirinde Çin’den avantajlı duruma getirdi. Bu durum bir süre böyle sürdü. Ne zaman ki salgın ülkemize ulaştı, siparişler deyim yerindeyse durma noktasına geldi. Özellikle Nisan ve Mayıs 2020 ayları, sanayicimiz için zorlu bir süreçti. Bu noktada Eskişehir’in avantajı, pek çok sektörde üretim yapıyor olmasıydı. Yani her şeye rağmen bir şekilde çark dönüyordu. Ancak neyse ki o kara günleri atlattık ve bugünlere geldik, toparlandık, hızla ivme kazandık. Ürettik, ihracat yaptık. Türkiye’nin toparlanmasında en önemli unsur haline geldik. Bu Eskişehir’de de böyle. Hizmet sektörü adeta durdu, kamu kurumlarımız elzem işler dışında durdu. Ancak sanayimizde bacalar tüttü. Ürettik, istihdam sunduk ve şehir ekonomisini ayakta tuttuk. 

A. ANBAR: Peki, bu süreçte yöneticisi olduğunuz Eskişehir Sanayi Odası ne yaptı? Üyelerine hangi katkılarda bulundu? Kamuyla olan ilişkisi nasıldı? 

‘CELALETTİN KESİKBAŞ AYRI BİR GÜÇ VERDİ’ 

Eskişehir Eski Valisi Özdemir Çakacak ile ESO Başkanı Celalettin Kesikbaş, pandeminin ilk zamanlarında maske üretim tesisinde incelelerde bulunmuşlardı...

G. ERDOĞAN: Şunu net olarak söyleyebilirim ki, uyumadık Arif Bey. Her bir yönetici arkadaşımız, görev tanımında olsun olmasın her işe koştu; kimin eli bir sorunu çözmeye merhem oluyorsa ‘bu benim görevim değil’ demedi. Başkanımız Celalettin Bey’in enerjisi, birlikte çalışma anlayışı ve motive etme becerisi de Sanayi Odasında görev yapan tüm personelimize, meclis üyelerimize ve yöneticilerimize ayrı bir güç verdi. Eskişehir Valiliği ve İl Sağlık Müdürlüğü ile koordineli bir çalışma içerisine girdik. Tüm fabrikalarımızın ve personelinin gerekli iş ve işlemlerinin yerine getirilmesini kolaylaştırdık. Ortada maske yokken, yine Valiliğimizle eş güdüm halinde maske tesisi kurduk. Sanayimizi maskesiz bırakmadık. Fahiş fiyat da uygulamadık, olması gereken neyse onu yaptık. O tesis hala çalışıyor ve hizmet veriyor. Kısa çalışma ödeneği konusunda katkı sunduk, sanayicimizi rahatlattık. Sağlık Bakanlığı ile anlaştık, antikor testlerine başladık. Eskişehir Osmangazi Üniversitesiyle PCR testleri yapıyoruz. Yani size nasıl anlatayım, o kadar çok şey yaptık ki… Yani aklıma gelenleri sıralıyorum... Mesela önemli bir şey daha: Bankaları sıkı markaj altına aldık ve bununla beraber 22 milyon liralık nefes kredisi çıkarttık sanayicimize. SGK’lar ertelendi biliyorsunuz, bizim de katkımız oldu bu işte. Ha, bir de dilimiz şişmişti artık, çünkü zor bir dönemden geçtik sonuçta. Çıktık ESO TV’de sanayicilerimizi yayınlara aldık, onlar sorunlarını anlattı, tespitlerini anlattı, çözüm önerilerini sundu. Mesela o yayınlardan da çok iyi bir rapor hazırladık, gerekli yerlere de gönderdik. 

Güven Erdoğan, sohbetimizin bir bölümünde, babası ve Erdoğanlar Gıda A.Ş.'nin kurucusu Faruk Erdoğan'dan da özlemle bahsetti...

A. ANBAR: Birazda, uzmanlık alanınız olan tarım ve gıda sektöründen bahsedelim istiyorum ve bu noktada şu soruya vereceğiniz cevabı merak ediyorum: Türkiye’de tarımı geliştirecek faaliyetler yeterli mi?

‘DEVLETİMİZ CİDDİYETLE BİR MİLLİ TARIM HAMLESİ BAŞLATMALI’ 

G. ERDOĞAN: Kesinlikle yeterli değil. Bir kere tarım konusunda bizi lider ülkeler sınıfına alacak bir devlet politikamızın olduğunu düşünmüyorum. En basitinden, çiftçilerimiz şehirlere taşındığı sürece biz tarımda başarılı olamayız. Evet, bize her sektörden işgücü lazım, ama çiftçi de lazım ve hatta hayati önem taşıyor. Bakın İngiltere’ye. Avrupa Birliği’nden çıktıkları için çiftçi ihtiyacı doğdu ve bunu karşılamak amacıyla bu işi bilenlere geçici pasaport verip yüksek ücret garantisiyle ülkelerine çağırıyorlar. Bir nevi insan ithalatı yapıyorlar. Bizde de benzer bir süreç yaşanıyor. Şimdi bizim çiftçilerimiz tarlalarını bırakıp şehirlere geliyorlar. Dolayısıyla yeterli üretime ulaşamadığımız için bazı tarım ürünlerini önemli ölçüde dışarıdan alıyoruz. Ve öngörüm şu ki: Derhal önlem alınmazsa, bu ithalat hızla büyüyecek. Ne yapılması gerekir? Bir kere çiftçiye verilen teşvikler yetersiz. Girdi maliyetleri oldukça fazla; mazot, gübre, ilaç vesaire… Şimdi çiftçi, ürettiği mahsulden zarar ederse üretmeye devam edebilir mi? O nedenle başta söylediğim gibi, devletimiz ciddiyetle bir milli tarım hamlesi başlatmalı. Bizim topraklarımızdan bereket fışkırıyor. Bu bereketi heba etmek, gelecekte daha büyük sorunlara yol açacak. 

A. ANBAR: Ne gibi sorunlar mesela? 

G. ERDOĞAN: Şimdi tarım demek gıda demek; bir ülkenin geleceği demek. Daha da ileri gidiyorum, ülkelerin bağımsızlıkları demek; hem ekonomik anlamda, hem siyasi anlamda. İnsanlar doymak zorunda. Ve sağlıklı beslenmek zorunda. Bunu başaramayan devletlerin sonunu görüyoruz, Afrika ülkelerini görüyoruz. 

A. ANBAR: Biraz daha açabilir misiniz?

‘TARIM, BİR ÜLKE İÇİN MİLLİ GÜVENLİK MESELESİDİR’ 

G. ERDOĞAN: Yani aç olan ve sağlıklı beslenemeyen insan düşünebilir mi Arif Bey? Ülkesi adına, demokrasi adına, özgürlükler adına, bilim adına üretim yapabilir mi? Yapamaz; çünkü aklındaki tek şey karnını doyurabilmek olur. Ve bunu yapabilmek için de, özellikle çaresiz kaldığında tasvip etmeyeceğimiz her yolu dener. Böyle bir ülkede, böyle bir ortamda yaşamak ister miyiz? Yani demem o ki, tarım, bir ülke için milli güvenlik meselesidir. Öte yandan, şimdi biz, bize düşman olan, bizi bir kaşık suda boğmak isteyen ülkelerden tohum ithalatı yapıyoruz. Bir kere ürün veriyor, bir daha yok, yani kısır tohum kullanıyoruz. Peki, bu tohum sağlıklı olabilir mi? Tohum ithal ettiğimiz ülkeler, kendi ülkelerinde bize sattıkları tohumları kullanıyorlar mı? Başka bir senaryo çizeyim size. İthal tohumların, ilerleyen yıllarda başımıza bir hastalık belası açmayacağı ne malum? Ya da toprağımızı verimsizleştirip üretime kapalı hale getirmeyeceğini kim iddia edebilir? O nedenle biz, toprağımıza, yerli tohumumuza, suyumuza ve çiftçimize sahip çıkacağız. Toprağımızı koruyacağız, geliştireceğiz. Tohumumuzu kimsenin çalmasına izin vermeyeceğiz, olabildiğince üretecek ve saklayacağız. Suyumuzu dengeli kullanacağız; örneğin damla sulama sistemini tercih edeceğiz, kurak olan bölgelerde bol su isteyen ürün yetiştirmeyeceğiz. Teknolojiye ayak uyduracak, makineleşmenin önündeki engelleri kaldıracağız; bu konuda çiftçimize de destek vereceğiz. Kısacası, tarımın ülkemizde bir milli güvenlik sorunu haline gelmemesi için, ciddi bir milli tarım kalkınma planlaması gerçekleştirmemiz şart. 

A. ANBAR: Bu noktada Türkiye’nin önemli sorunlarında birini gündeme taşımanın faydalı olacağını düşünüyorum. Gıdada sahtecilik sorunu. Nasıl oluyor bu? Tüketici sahte gıdadan nasıl korunabilir? Devlet ne yapmalıdır? 

G. ERDOĞAN: Şimdi size bir örnek vererek bu sorunuzu cevaplamak istiyorum. 15 yıl önce bizzat başımıza gelen bir olay... Bizim teneke aldığımız bir firma vardı. Başka bir firma daha iyi fiyat verince, tenekeyi o firmadan almaya karar verdik. Önceki çalıştığımız firmayla da anlaşmayı bitirdik. Şimdi önceki çalıştığımız firma gitmiş, bizim tenekeleri Konya’da faaliyet gösteren bir firmaya vermiş. Konya’daki firma da, merdiven altında reçel yapıp o tenekelere dolduruyor mu? Bir de Eskişehir’e gelip, benim yüzde 20, yüzde 10 aşağıma kime ne tutturursa satıyor mu? Cesareti görebiliyor musunuz? İşte gıdada sahtecilik bu Arif Bey. Hukuk mücadelesi başlatmıştık o dönemde, kazandık. Ama eskisi gibi çok değil bu sahtekarlık artık. Ciddi yaptırımları var ve insanlar da kanunlardan korkar hale geldi. Ancak azalsa da, yine de yapanlar elbette çıkıyor. Farklı kimyasallar koyuyorlar ürünlere, her türlü sahtekarlığı yapıyorlar. Mesela balda çok görülüyor bu. Buradan tüketiciye şunu söyleyeyim: Bir kere iyi ürün, doğru ürün ya da gerçek ürün, hakkından aşağı fiyata satılamaz, buna tüketici çok dikkat etmeli.

Röportajın ikinci bölümünü okumak için aşağıdaki linke tıklayın:

https://www.saglisolluhaber.com/gundem/guven-erdogan-cevreyolu-meselesinde-siyaset-yapilmasin-h3967.html

saglisolluhaber.com

Yorumlar (0)
10
açık

Gelişmelerden Haberdar Olun

@