banner298

banner194

İYİ Partili Kabukçuoğlu yine Eskişehir Şehir Hastanesi'ne çattı

İYİ Parti Eskişehir Milletvekili Arslan Kabukçuoğlu, sağlık çalışanlarına uygulanan şiddete ilişkin açıklamalarda bulundu. Kabukçuoğlu hükümete yüklendi.

SİYASET 09.06.2021, 13:07 10.06.2021, 03:08
İYİ Partili Kabukçuoğlu yine Eskişehir Şehir Hastanesi'ne çattı

Son dönemde sağlık çalışanlarına yönelik şiddetin arttığına vurgu yapan İYİ Parti Eskişehir Milletvekili Arslan Kabukçuoğlu, Eskişehir Şehir Hastanesi ile ilgili de konuştu. Kabukçuoğlu açıklamasında, şu ifadelere yer verdi: 

"Dünya Sağlık Örgütü (WHO) şiddeti şu şekilde tanımlamıştır: “Şiddet; kendisine, başkasına, bir gruba veya topluma karşı kasti olarak fiziksel baskı veya güç kullanmak, tehdit etmek veya fiiliyata geçirmek, yaralama, ölüm, psikolojik zarar, gelişim bozukluğu veya mahrum bırakmaya neden olmak veya bu durumların gerçekleşme ihtimalini artırmaktır.” 

Sağlıkta şiddet bitmeyen bir öyküdür. Hastanelerde şiddet, toplum huzurunu tehdit eden mahiyettedir. Şiddet yalnız sağlık personeli için değil, hasta ve hasta yakınları içinde risk oluşturmaktadır. Türkiye’de yapılan araştırmalar sonucunda, sözel şiddet % 98, fiziki şiddet % 19 civarında olduğu görülmüştür. Şiddete uğrayan sağlık personelinin motivasyonu bozuluyor, hasta fobisi gelişiyor, şiddetin yarattığı post-travmatik stres, motivasyon kaybı ve görevinde eksikliğe neden oluyor, kurum veya ünite değiştirebiliyorlar. Ülkemizde, işsizliğin yarattığı çaresizlik nedeniyle sağlık çalışanlarının sesi çıkmasa da, batı ülkelerinde şiddete uğrayan sağlık personeli sektör değiştirmektedir. 

AK Parti hükümeti 2002 den sonra sağlıkta kendine has bir politika geliştirmiştir. Vatandaş nazarında bazı Sağlık Bakanları, sağlık personelinin itibarını zedelemişlerdir. Hastalar bu söylemlerden, “git muayene ol… sağlık personeli kimi bulursan iki tokat at, gel…” şeklinde bir anlam çıkarmaktadır. Başlangıçta hükümet tarafından yol verilen bu durum, daha sonra üstesinden gelinemez hale bürünmüştür. 

Hükümet tarafından, mevcut sağlık sisteminin sağladığı imkânların ötesinde vatandaşta bir beklenti içine sokulmuştur. Öyle ki sağlık kurumunda sağlık personeli hastaları hazır-ol da bekleyecek. Sağlık personelinin başka bir hastası yokmuş gibi, hastanenin tüm imkanları kendisine seferber edilecek. Böylesine beklenti ve sırtı sıvazlanmışlık içinde sağlık kurumuna gelen vatandaş, en ufak bir engellemeyle karşılaşınca sel olup coşmakta, önüne geçen her şeyi yıkıp yakmaya çalışmaktadır. Fiziki ortama zarar vermekte, sağlık personelini yaralamakta, hatta canını almaktadır. 

Sağlık kurumları deyince 2020 yılında 750 milyon kişiye  poliklinik muayene yapan bir kurumdan bahsediyoruz. Ameliyatlar, yatırılarak tedavi edilen hastalar, tıbbi/cerrahi müdahaleler, laboratuvar tahlilleri bunun dışında kalmaktadır. Ülkemizde hiç bir kurum bu derece yüksek sayıda kitleye hizmet vermemektedir. 

Hem de bu hizmeti OECD ülkelerinin hizmet standartlarına yakın bir standartta, hem de OECD ülkelerindeki personel sayısının yarısı kadar bir personelle yapıyorlar. Peki hükümet ne yapmaktadır? Hükümet ve Sağlık Bakanlığı olayın farkındadır. Sağlık personelinin maruz kaldığı şiddet, görevinde aksamalara neden olmaktadır. Hükümet, birkaç kendini bilmezden alacağı oy aşkına esaslı bir yasal tedbir almamaktadır. 

Sağlık Bakanlığı’nın aldığı bir takım mevzuat tedbirlerini şöyle sıralayabiliriz:

- 6 Nisan 2011, Hasta ve Çalışan Güvenliğinin Sağlanmasına Dair Yönetmelik,

- 11 Ekim 2011, 663 sayılı KHK, sağlık personele karşı işlenen suçlar sebebiyle ceza hukuku kapsamında isterse hukuki yardımda bulunma,

- 26 Nisan 2012, Saldırı fiilinin işlenmesi durumunda mağdurun şikayeti aranmaksızın kolluk kuvvetlerinin doğrudan işlem tesis etmesi,

- 14 Mayıs 2014, Görevini yapan sağlık personeline yönelik yaralamalar, tutuklama nedeni sayılmıştı,

- 15 Nisan 2020, Torba yasaya konulan madde ile, sağlık personeline karşı işlenen suçlarda  ceza %50 arttırılacak, ancak hükmün açıklanması geri bırakılabilecektir. Hükmün açıklanmasının geri bırakılması maddesinin yanlışlığı, AK Parti ve MHP grup başkan vekillerine mecliste anlatılmaya çalışılmış, ancak sonuç alınamamıştır.

Hükümet, sağlıkta şiddeti azaltma politikasından yana olmamış, daima popülizmi tercih etmiştir. Covid 19 pandemisinde de görüldü ki, devletler sağlık teşkilatlarını daima ayakta tutmalılar, onların eksikliklerini tamamlamalılar. Sağlıkta şiddet Türk sağlık sistemi için tedavisi yapılmayan bir yaradır. Ufak tefek pansumanlarla geçiştirilmekte, esaslı bir tedbir alınmamakta, densiz insanların oyları her şeyin üzerinde görülmektedir. Kısaca sağlıkta şiddet, sağlık hizmetlerini aksatmaya devam etmektedir. Derhal sağlık personelini şiddete karşı koruyacak etkili bir mevzuat hazırlanmalıdır. Sağlıkta şiddet bazen sağlık personelinin geleceğini kastedecek mahiyete bürünmektedir. Örneğin 27.05.2021 tarihinde, bir ortopedi asistanına yönelik şiddeti devlet önleyememiş ve bir doktor hayallerinden koparılmıştır. Mesleğini mevcut branşında devam ettiremeyecek noktaya getirilmiştir. Bu ve benzeri vakalarda, mesleğini yapamayacak duruma gelen doktorlara, el mahareti gerekmeyecek branşlarda ihtisas eğitimi hakkı tanınmalıdır. 

Pandemi olağanüstü bir dönemdir. Dünya Sağlık Örgütü başkanı, pandemi salgınının dünyada düşüşe geçtiğini, ölüm oranlarının düştüğünü bildirdi. Hastaları tedavi eden dağ, taş, bina değildir. Hastaları tedavi eden, iyileştiren içindeki insan, yetişmiş personeldir. 

Bizi İYİ Parti olarak Covid-19 ile Mücadele Kapsamında Hastalığa Yakalanan Sağlık Meslek Mensuplarının Meslek Hastalığı Kapsamına Alınmasıyla İlgili 18 Mayıs 2021 tarihinde kanun teklifi verdik. Genel Başkanımız Sayın Meral Akşener, salgının başından bu yana, her fırsatta covid-19 ile mücadelede hayatını kaybeden sağlık çalışanlarının şehit ilan edilmesini önerdi. Bu doğrultuda hazırladığımız yasa teklifi komisyonda beklemektedir. AK Parti ve MHP grupları pandemide hayatını kaybeden 435 kadar sağlık personeline, geride kalanlarına yardımcı olacak şehitlik payesi verilmesini, sağlık personelinin meslek hastalığı kapsamına alınmasını kabul etmediler. 

Türk sağlık ordusunun sahip olduğu, ülkesinin kendisine yüklenen görev ve sorumluluk anlayışı, hiçbir şahıs veya kurumun telkini ile değildir. Vatanseverliklerinin bir sonucudur. Başka ülkelerdeki sağlık çalışanlarının yaptığı gibi durumdan çıkar sağlayacak bir davranış içinde olmadılar. Hiç bir zaman da olmaz. Sağlık çalışanları bunca yüce duygularla sorumluluk bilinci taşınırken, hükümet bu durumu kendi lehine çevirmeye uğraşmamalıdır. 

Sağlık çalışanlarının özlük hakları ise bambaşka bir sorundur. Sağlık çalışanlarının çıplak maaşları bir hekim için       5.166 TL, bir hemşire için      3938    TL’dir. Bu son derece yetersiz bir ücrettir. İnsanlar emekli olduklarında acze düşmektedir. Hekim dışı sağlık personeline emniyet görevlileri, din görevlileri ve öğretmenlerde olduğu gibi 3600 ek göstergeden yararlanamıyorlar. AK Parti ve MHP, konuyla ilgili yasa tekliflerimizi reddettiler. Bu nedenle emekli olmayı düşünenler emekli olmaktan sakınıyorlar. 

Pandemi boyunca hükümetin vadettiği tazminat ödenmemiştir. Sağlık personelinin hakkı ödenmez dediler, hakikaten de ödemediler. Sadece hastanede çalışan, bizzat covid-19 hastasıyla temasta olan sağlık çalışanlarına pandemi tazminatı verilirken, aile sağlığı merkezi çalışanları her zaman bu hastalarla temasta oldukları halde, pandemi boyunca sadece 3 ay tazminat alabilmişlerdir, kendilerine başka ödeme yapılmamıştır. Pandemi boyunca covid-19 testi yapacak en stratejik sağlık kuruluşları olan Aile Sağlık Merkezleriyken, bu kuruluşlarda, Covid-19 için tarama testleri uygulamamışlardır. 

Şehir hastaneleri 25 yıla kadar vadeli, ticari sır gerekçesiyle sözleşmesi halktan kaçırılan, uyuşmazlık mahkemeleri ülkemiz dışında olan, sahip oldukları yatak sayısı kadar diğer hastaneleri kapattıran bir ucube sistemdir. Otelcilik hizmetleri çalıştırıcı firmaya devredilen, ülke sırtına yıkılmış kamburdur.

Şehir hastaneleri ile mevcut yatak sayısı fazla artmamışken, kapanan devlet hastaneleri sayesinde, neoliberal düzen için bir sömürü yapısı oluşturulmuştur. Şehir hastaneleri tıpkı paralı yollar, havaalanları, tüp geçitler, köprüler gibi ülkeyi yıllar sonraya borçlandıran ucube bir sistemdir. Müteahhitle anlaşılıp derhal bu hastanelerin işletmesinin Sağlık Bakanlığı’na devri gereklidir.

Örneğin Eskişehir’de 70 bin nüfuslu Emek-71 Evler'de, çocuklarımız okuyacak lise bulamazken, devlet hastanesinin yıkılıp, 25 yıllığına borçlanarak şehir hastanesi kurulması, hangi mantığın hesabı ve kitabıdır; bunu herkes merak ediyor.

Pandemide koruyucu sağlık sistemimiz sınıfta kaldı. Sosyalizasyon ile getirilen, sağlık ocağı sistemi, koruyucu sağlık sistemine dayanıyordu. Sağlık ocağı, bölgesindeki her tür tarama işlemini yapıyordu. Aile sağlık merkezleri bu fonksiyonları tam yerine getiremediği için filyasyon ekipleri kuruldu. AK Parti devrinde aile sağlığı merkezine yüklenen görevin özeti  şudur: Vatandaş ne istese yap. Yapmazsan sen bilirsin dayak hazır; anlaşmazlık durumunda sağlık personeli sorumludur. Aile sağlığı merkezlerinde hastalardan, kuşuna kedisine ilaç yazma talepleri bile gelir. Bunlar normal görülür. Bu memnuniyetin oya tahvil edileceği hesapları yapılır. Toplum ve insan yararına çalışmayan bu sistem derhal revizyondan geçirilmelidir. Filyasyon ekipleri, koruyucu sağlık sisteminin yetersizliğinin ifadesidir. Eğer aile sağlığı merkezleri tam olarak koruyucu sağlık sistemi üzerine kurulsaydı, filyasyon ekiplerine gerek kalmaz, bu işlemi aile sağlık merkezleri yüklenirdi.

Günümüz Türkiye’sinin sağlık sistemi ilaç firmaları veya sermaye sahiplerinin para kazanması üzerine kurulu, neoliberal sistemin sömürü araçlarından birisi haline gelmiştir. Sistem, Türk milletine sağlık kazandırmıyor. Aldığı hizmetten daha fazla maddi ödeme yapma prensibi üzerine kuruludur."

saglisolluhaber.com

Yorumlar (0)
10
açık

Gelişmelerden Haberdar Olun

@