10.05.2021, 12:41

Vatan Kırım-1

Kırım bir topraktır, bir vatan toprağıdır. Kendisine vatan diyen, ana gözüyle bakan milyonlarca kişiyi bağrında barındıran, uğrunda binlerce çocuğunu şehit verdiği cenklere sahne olan bir topraktır. Kırım yüz binlerce evladını ve şehidini mezarlıklarında muhafaza eden tarihi bir yarımadadır. Coğrafi konumuna baktığımız zaman toprağının yüzde 95‘i denizle çevrili, sadece iki noktadan Ukrayna ana karasına bağlı olan, Karadeniz’in ortasına doğru saplanmış hançer görünümlü bir yarımadadır. Kırım Tatar Türklerinin binlerce yıllık vatanı olan Kırım coğrafi pozisyonu nedeniyle geçen süre içinde pek çok devletin askeri hedefi olmuştur. Stratejik konumu onu Karadeniz’in ortasında her tarafa ulaşabilecek, hükmedebilecek bir pozisyonda göstermektedir. Bu nedenlerle Rusya, Ukrayna, Almanya ve bazı Avrupa devletleri ona sahip olabilmek için çaba harcamışlardır. Kırım doğal koyları ile tabii bir sığınak ve liman olarak hala cazibesini sürdürmektedir. 26 Şubat 2014 tarihindeki Rusya’nın Kırım’ı son işgaline kadar Akyar (Sivastopol) şehri ve Odesa yönlü koy Rus donanmasının bulunduğu, park ettiği limandı. Ukrayna devletiyle 2047 yılına kadar orayı kullanma anlaşması vardı.

Yeşilliği, termal hamamları, çepeçevre denizi, el değmesi yasak olan geniş ormanları, şelaleleri ve orijinal yapılarıyla bütün güzellikleri dünya turizminin ilgisine sunmaktadır. Kırım’ın güney ve güney doğusunda 1800 metre yükseklikte yer alan ormanlar milli park alanı olarak ilan edilmiş olup yer yer balık çiftliği havuzları ile bazı özel yapıları barındırmakta, ancak özel izinle, rehber eşliğinde, gezilebilmektedir. Yüksek tepelere çıkabilmek için teleferik hizmeti verilmektedir. Aşağılarda Kırım’ın, Ukrayna’nın, eski SSCB ve sonraki Rusya’nın ve bazı devletlerin devlet başkanlarına, elit insanlarına ait daçalar bulunmaktadır. Daça, adı geçen insanların yaşadıkları kentlerin yakınlarında olabildiği gibi deniz kenarlarında bulunan yazlık tatil evleri ve villalarıdır. Kırım’ın mutedil iklimi nispeten soğuk olan kuzey bölgelerde yaşayanları cezbetmektedir.

TATAR’LARI SÜRDÜLER YERİNE RUS’LARI YERLEŞTİRDİLER

Asya kıtasından gelen ticari malların ve bilhassa baharatın geldiği yollar ile sıcak denizlere açılan, Avrupa’ya uzanan yolların kesiştiği noktada olması Kırım’ın önemini artırmaktadır. Osmanlı Devleti’nin Kırım’da hâkim olduğu zamanlarda Cenevizliler Kırım’a gelip yerleşmişler. Bizdeki ismi Kefe olan Fedosya şehrinin ve limanının kuruluşuna katkı sağlamışlardır. Uzun yıllar ticaretlerini buradan devam ettirmişlerdir ki, 1466 yılında Kırım Hanlığının şikâyeti üzerine Gedik Ahmet Paşa Fedosya’yı fethetmiş ve 1550 yılından sonra da Osmanlı Devleti’ne bağlanmıştır. Günümüzde eski önemini kaybetmiştir. Cenevizlilerden başka, Rus, Ukrayna, Alman, Rum, Ermeni ve Yahudi gibi değişik milletlere mensup insanlar bu güzel topraklarda yaşamlarını sürdürmekteler. Ama asıl sahip köken millet Kırım Türkleridir. Milyonlarca nüfusa sahip Tatar Türkleri, Rusların yıllar boyu tacizlerine, işkencelerine, mallarına mülklerine el konulmasına, dillerinin ve eğitimlerinin engellenmesine maruz kalmış, meşru olmayan mahkemelerde uzun yıllar yargılanmışlar ve nihayet birçoğu sebepsiz öldürülmüştür. Bu tacizler ve muameleler sonucu bir kısım Tatar halkı göç etmek zorunda kalmıştır. Göç etmeyenler de sürgünlere gönderilip uzaklaştırılmışlardır. Ruslar Kırım’ın sahibi olduklarını göstermek için Türklere ait cami, medrese, han, hamam ve saray gibi yerleri yıkmakta, hatta mezarlıkları dahi iş makinalarıyla sürmekte, mezar taşlarını inşaatlarda kullanmakta hiç tereddüt etmemişlerdir. Bazıları da kendi milletlerine ait bazı simgeleri mağaralar içine kazıyıp, işleyip, üstünü değişik harçlarla sıvayarak, o bölgedeki yaşamlarının çok daha eskiye dayandığını belgelendirmek için sahte kanıtlar oluşturmaktadır. Gelen yabancıların yanında sıvaları kaldırıp, atalarının tarihte sözüm ona buralarda yaşadığını ispat çabasına girmekteler. Gerçek sahipleri olan Türkler şu anda yarımada nüfusunun %yüzde 14’ünü teşkil etmekteler. 18 Mayıs 1944 sürgünü ile boşaltılan Kırım’a çok sayıda Rus getirilip sürgüne gönderilen halkın zorla boşaltılan evlerine yerleştirilmiştir. Rus nüfusunun çoğalması bu şekilde sağlanmıştır. Aynı durum 2014 işgali sonrasında da devam etmektedir.

Aslında Rus’ların bu doyumsuz arzusu sadece toprak isteği değildir, kendi milletinin tarihten silinmesinin engellenmesidir. Çarlık Rusya’sı pek büyük olmayan bir prenslikti. Lehistan ile yapılan savaşı Rus’lar kazanmış, Kral Demirbaş Şarl da Osmanlıya sığınmıştı. Ayrıca Eflak Bogdan’ı da Osmanlı’ya karşı kışkırtması Rus’lara savaş açılmasının sebebi olmuştu. 1710 yılında Prut Nehri ve bataklığında yapılan savaşı Osmanlı Devleti kazanmıştı. Kraliçe Katerina’nın hazine varlıklarını Baltacı Mehmet Paşa’ya teslim etmesiyle serbest kalan Çar Büyük Petro (Deli Petro) Moskova’ya dönerek bugünkü modern Rusya’nın temelini atmıştır. Anlaşma maddeleriyle halkını yok olmaktan kurtarmıştır.

Kırım Yalta'da bulunan Kırlangıç Yuvası Sarayı

Kırım Ruslar için İstanbul’un kapısı, Kafkasların kapısı, Ruslar için olmazsa olmazdı, bugün ne değişti, yine aynı hırs, aynı şovenizm.

Kırım halkı orta Asya kökenli Türklerdir. Tatarlar Moğolistan’da yaşayan kabilelerden biriydi. Cengiz Han bu kabileyi yıkıp yakıp sağ kalanları ordusuna almıştı, bunların bu günkü ‘Tatar’ ismiyle hiç ilgisi yoktur. Araplar, Ruslar ve Avrupalılar Orta Asya’dan gelen herkese Tatar dediler, aslında Kıpçak kökenli olan bu insanlar ‘Tatar’ olarak isimlendirildi.

TÜRKİYE’DE 5 MİLYONA YAKIN KIRIM TATAR TÜRKÜ VAR

Kırım Hanlığı Hacı Giray tarafından 1441 yılında kuruldu, bu kuruluş konuları daha sonra geniş olarak incelenecektir. Hanlık kuruluşu sonrası, 1466 da hemen Osmanlı Devleti ile ilişki kurulmuştur. Hacı Giray’ın ölümü sonrası yerine gelen Mengli Giray Osmanlı Devleti ile ittifak antlaşması yapmıştır. Kırım Hanlığı statüsü olan bir devletti, kendisini Altın Orda Devletinin devamı gibi görüyordu. Kendi adına sikke bastırmış olup Kırım’da Osmanlı parası geçmezdi. Kırım Hanlığı Osmanlı Devleti’ne vergi vermezdi. Osmanlı Devleti protokolünde en yüksek mevki Kırım Hanı’na aitti. Hiçbir elçi Kırım protokolünde yer alamazdı, bizzat Sadrazam karşılardı. Osmanlı hanedanında yabancı kadınlarla evlilik, onlardan olan çocuklar her zaman görülebilen bir olaydı. Kırım Hanı Mengli Giray, kızı Hafsa Sultanı, Osmanlı Padişahı Yavuz Sultan Selim’e eş olarak verdi. Hafsa Sultan 1520 - 1566 arasında 46 yıl müddetle hükümdarlık yapan Kanuni Sultan Süleyman’ın annesidir. Osmanlı’da taht kavgaları da kardeş katletmelerine sebep oluyordu. Osmanlı hanedanlığında padişah soyu her an bitebilirdi. Kırım Hanlığında ise aileden gelme 300 - 500 prens vardı. Kırım Hanlığının Osmanlı protokolünde padişahın sağında, çok yakınında yer alması, Osmanlı hanedan soyunda bir kopuş olması halinde tahtın Kırım Hanlığına geçebileceği ihtimali düşünülürdü. Ama bu konuda yazılı ve hukuki herhangi bir anlaşma bulunmamaktadır. Kırım Hanlık soyundan binlerce Giray, Türkiye’de halen yaşamaktadır. Ayrıca 4-5 milyon Kırım Tatar Türkü de Türkiye’de ikamet etmektedir.

Kırım'ın kuşbakışı görünüşü

Kırım konusunun işlenmesi, geçmişin hatırlanması, anılması, taciz ve zulümlere maruz kalan ve hakkın rahmetine kavuşanlara yardımcı olamamaktan dolayı suçluluk duyma ve üzüntüleri ifade etme şeklidir. Geçmişle ilişkilerimizi hatırlamak, canlı tutmak, kuvvetlendirmektir. Nesiller arası olan bu çeşit bağlar çok önemlidir. Kırım Tatarlarının millet olma fikriyatı hem geçmişte hem de şimdilerde kök salmıştır. Bir milletin yakın tarihinin bilinmesi, kayıt altına alınması, geleceğin hazırlanmasında etkili olacaktır. Orta Asya’dan itibaren Kırım’da gelinen son noktaya kadar göçebe hayatı yaşayıp gelişmeler sonucu sabit yaşama dönen Kırım Tatarları hep birlikte olma, beraber yaşama ve millet olma özelliklerini göstermişlerdir. Bunun bir gösteriden daha fazla, ihtiyaçtan olması günümüz gerekliliğidir. Rus’ların halkımızı ezme, bunaltma, vatandan kaçırma politikaları halkımızı birlikte olmaya zorlamaktadır. Okullarımızın açılması gerekirken aksine kapatılması, dilimizin kullanılma şansını azaltmaktadır. Rus’ların mezalimi Birleşmiş Milletler gibi kuruluşlar tarafından görülmese de, Unesco gibi kuruluşlar ölçümler yaparak yüz yıl içinde kaybolacak 100 adet dil arasında Kırım Tatarca’sını da göstermektedir. Kırım Tatar Türkleri vatanları, gelecekleri, dilleri, dinleri, kültürleri, eğitimleri, yaşamları uğruna savaş vermekteler. Dünyanın baş edemediği süper güçlerle uğraşmak zorundalar. Vatan, değerlerin içinde olduğu bir zarftır.

DEVAMI GELECEK…

saglisolluhaber.com

Yorumlar (0)
10
açık

Gelişmelerden Haberdar Olun

@