29.08.2022, 15:32

Hukukun üstünlüğü, adalet için yeter(li) mi?

İnsanların barış içinde, bir arada, ortak bir ülkü çerçevesinde yaşamalarına olanak sağlayan en önemli değerlerdendir adalet. 

Adalet fikri, kendimize yapılan haksızlıklara karşı zihnimizde oluşturduğumuz iyi bir düzen fikrine dayanır. İyi bir düzende adalet; gücü, iktidarı ve toplumsal yapıyı katlanır kılar, toplumda düzen ve istikrar sağlanmasında olumlu katkı sağlar (Aytekin YILMAZ). 

John Locke toplumun kendi mal ve can güvenliğini koruyabilmek, adaletli bir yaşamı tesis etmek için siyasal toplumu, yani devleti oluşturduğunu ifade eder. Siyasal toplumu oluşturup birlikte, ortak çıkarlar etrafında yaşamaya başladığımız eski çağlardan günümüze kadar hep ideal-iyi bir siyasal yönetim arayışı içerisinde olduk. 

Siyasal yönetim alanında adalet, Aristo’dan itibaren genelde yetenek ile diğer unsurların uzlaştırılması çerçevesinde ele alınmakta ve aşırı dengesizlikleri giderici bir rol oynamaktadır. Hukukun en üstün amacı ise adaletin gerçekleştirilmesidir. Bu nedenlerledir ki, iyi bir siyasal yönetimin odağına da hukuku, hukuk devletini, hukukun üstünlüğü ilkesini yerleştiriyoruz.

*** 

Demokrasilerde kastedilen hukuk, bireyle devletin eşit olduğu, sözleşmeci, uzlaşmacı toplumun ürettiği, halkın iradesine dayanan, insan hakları temelinde hukuktur. Buna bağlı olarak da hukukun üstünlüğü ilkesi, devletin (siyasi iktidarın) insan haklarına ve özgürlüklerine dayanan hukuk ilkelerinden ayrılamayacağı, temel hukuk ilkelerine bağlı kalacağı bir siyasal düzen idealini ifade eder. 

Dar anlamda ise hukukun üstünlüğü, hukuk devletini, hukukun bir topluluktaki veya ülkedeki yayılmışlığını ve yetkisinin yüksekliğini ifade eder. Özellikle de, bir ülkede hukuk kurallarının herkes tarafından kabul edildiğini ve toplumdaki her bireyinin hukuk karşısında eşit olduğu gösterir, devlet ve hükümet yetkisini elinde tutanlara karşı hukukun üstünlüğünü işaret eder. Hukukun üstün olduğu Ülkelerde "bireyler" ve "yönetenler" bilinen ve yürürlükte olan yasalara göre hareket etmek zorundadır. 

Bu yönüyle hukukun üstün olduğu demokrasilerde;

- Devlet dahil tüm kişi ve kuruluşlar kanuna tabidir ve kanuna karşı sorumludur.

- Kanunlar bilinir ve erişilebilir.

- Mahkeme sistemi bağımsızdır ve anlaşmazlıkları açık ve tarafsız bir şekilde çözer.

- Mahkeme tarafından aksi kanıtlanıncaya kadar herkes masum sayılır.

- Herkesin adil ve hızlı yargılanma hakkı vardır.

- Hiç kimse keyfi olarak tutuklanmaz, hapse atılmaz veya mülkünden yoksun bırakılmaz.

- Ceza bir mahkeme tarafından belirlenir ve insanlar ancak kanuna göre cezalandırılabilir.

*** 

Adaletle ilgili yapılan hemen hemen her tartışmanın içinde de hukuk, hukuk devleti, hukukun üstünlüğü kavramları kendine yer bulur, sonunda zihinlerimizde bu kavramların hayata geçirilmesiyle adaletli bir yaşamın tesis edileceğine ilişkin algı oluşur. Peki, gerçekten hukuk, hukuk devleti ve hukukun üstünlüğü ilkeleri adalet için yeterlimidir? Aristoteles’in “yasaya uyan adildir” yargısı doğrumudur? 

Kuşkusuz bu kavramlar, adaletin ve toplumsal barışın da olmazsa olmazıdır. Ancak, adalet için yeterli değildir. Yasaların varlığını ve hukukun üstünlüğü ilkesinin temel alınmasını esas alarak bir devlette adaletin egemen olduğunu varsayamayız. Çünkü, hukuk devletinin ve hukukun üstünlüğünün temelini oluşturan hukuk kurallarının kendisi her zaman adalete uygun değildir. Hukukun biçimsel olarak varlığı, yasaların içeriğinin adil olduğuna ya da olmadığına ilişkin bizlere bir ipucu vermez. Bunun temel iki nedeni vardır. Ya hukuk kurallarını koyan otorite hukuk kurallarını, kendinin, belli çıkar gruplarının, sosyal, kültürel, inanç, siyasal, inanç gruplarının çıkarlarını önde tutacak şekilde oluşturabilir ya da hukuk kuralının oluştuğu döneminin toplumsal, ekonomik, siyasal, kültürel şartlarına göre adalet anlayışı bir süre sonra geçerliliğini kaybedebilir. 

M.Ö. 1760 yılında ortaya çıkan Hamurabi kanunları, tüm insanlığa adalet getireceği miti ile kabul görmüştü. Eğer Aristoteles’in “yasaya uyan adildir” yargısını kabul etmiş olsaydık hala o dönemin yasalarıyla yönetiliyor olurduk. Ancak bugün Hamurabi Kanunlarının legal olarak gördüğü köleliği adil bir düzenin hukuku olarak göremeyiz. 

Bugün Ülkemizde halen uygulanmakta olan kanunlarımız da bir çok yönüyle adaleti sağlamanın ötesinde adaletsizliğin temelini oluşturmaktadır. Örneğin, enflasyonun %80’e ulaştığı ortamda sözleşmeye bağlı olmayan alacaklara uygulanacak yıllık faiz oranı %9’dur. Devlet kendi alacaklarına ise %30 yıllık faiz uygulamaktadır. Başka bir örnek olarak kira artış oranlarına getirilen %25 zam sınırını gösterebiliriz. Sosyal devlet ilkesinin yansıması olarak görülen bu düzenleme, yüksek enflasyonlu ortamda taşınmaz sahipleri aleyhine adaletsiz bir sonuç doğurmaktadır. 

Adaletten kopmuş hukuk işlevsizdir. İnsana dokunmaz, insanı kucaklamaz, devlete ve iktidara güveni beslemez, aksine bireyleri ve sonunda toplumu devletine, iktidarına ve düzenine yabancılaştırır, uzaklaştırır. 

H. Hatemi, hukukun adalet anlayışı ile tamamlanmadıkça ve doğru bir insan hakları anlayışı bulunmadıkça gerçek anlamda demokrasiden ve hukuk devletinden söz edilemeyeceğini belirtmektedir. 

Bu bağlamda, ihtiyacımız hukuka karşı kuşkuculuktur, hukuk devletine karşı güvensizliktir. Adalet için  hukuk kurallarımızı, uygularımızı, sistemin ve kültürel kodlarımızı sorgulamalı, dengesizlikleri ortadan kaldıracak yapılanmayı, değişim ve gelişmeyi sağlamalı ve bunu tekrar tekrar yapmalıyız.

saglisolluhaber.com

Yorumlar (0)
10
açık

Gelişmelerden Haberdar Olun

@