banner298

banner194

21.04.2022, 12:12

Göç

10 yaşında göç ile tanıştım.

Köyden şehre göç furyasına bizde katıldık.

Doğduğumuz, mayasını aldığımız toprakları bırakıp beton yığını şehre göçtük.

Ortaokul, lise derken üniversite yıllarımız yine bir göç ile devam etti.

Ankara’da üniversite bitti ama göç bitmedi.

1980 darbesi sonrası kendimi Almanya’da buldum.

Bir kaçış, bir göç ve yeni bir kültür.

5 yıl sonra dayanamadım; simidi, çayı, toprağı, taşı, kargaşayı, düzensizlik içinde düzeni özledim ve tersine göç ettim.

Bu sefer iki kişi olarak hayat arkadaşımı da bu göç macerasına ortak ettim.

Hayat bana yıllar sonra tekrar Romanya’ya göç etmeyi emretti.

16 yıl git-gellerle gurbette yaşadım.

Sonra tekrar tersine göç ederek vatanıma dönüş.

Anlayacağınız hayatım göçlerle devam edip gitti.

Göçün ne demek olduğunu iliklerime kadar yaşayarak öğrendim.

Vatanını terk edip başka bir kültüre, ülkeye, dile, yaşam biçimine gitmek ve ona uyum sağlamak çok zordur.

İlk şoku daha 10 yaşında yaşadım.

İlkokul 5. sınıfa şehirde başladım.

Şehir çocukları ile benim ayrık oto gibi bir durumumuz vardı.

Sınıf arkadaşlarım bana bakıp gülüyorlar, oyunlarının içine beni almıyorlardı.

Çünkü konuşmam, giyim kuşamım, hatta ayakkabılarım bile çok farklıydı.

Kendimi ancak sınıf, hatta okul birincisi olduğumda kabul ettirebildim.

Ortaokul ve lisede de okul birinciliğim devam etti.

Üniversiteyi de yine başarı ile bitirdim.

Sonra Almanya…

Orada gerçek göçün, göçmenliğin ve yabancı olmanın ne olduğunu çok iyi anladım.

Kaldı ki başarılı bir üniversiteli olmama, hatta ekonomik olarak kendi işyerimi kurup şehirde tanınan biri olmama rağmen bunu yaşadım.

Almanya’yı bilmeme rağmen, yapılan bazı esprileri, diyalektik konuşmaları anlayamamam beni gruplardan ayrıştırıyordu.

Ayrıca ister istemez, rengimiz, aksanımız, davranış biçimimiz hemen bizi ele veriyordu.

Yabancısın…

Toplum sizi yabancı olarak işaret ediyor ve manevi bir baskı kuruyor üzerimizde.

Yine aynı şeyleri Romanya’da yaşadım.

Romanya’da 10 bin kişinin çalıştığı fabrikanın işvereni olmama rağmen, her zaman yabancı olmamı hissettirdiler.

Yerel işverenlerle, yabancı işveren olarak resmi kurum ve kuruluşlarda bunu görüyorsunuz, yaşıyorsunuz.

Avrupa’nın tamamı bir polis devletidir.

Sizi gizli bir göz devamlı takip eder.

Belçika’da bir işyerimiz vardı.

Her gün ihtiyar bir bayan aynı saatte köpek gezdiriyordu.

Meğerse devamlı bizi gözetliyormuş; kim geldi, kim gitti, ne geldi, ne gitti, devamlı kayıt tutuyormuş.

Romanya’da bizim fabrikada, fabrika sorumlusu bir polis vardı.

Mali ve idari işleyişi takip ediyordu.

Bunu biliyorduk ama serbest, rahat çalışmasına fırsat veriyorduk.

10 yıl sonra ayrıldı, ama daima fabrika içerisinde birkaç göz takip etmeye devam ediyordu.

Şunu anlatmaya çalışıyorum:

Her ülkede yabancı var, göç var, ama hepsi kayıt ve takip altında.

Devlet, varlığını, kendisini göstermeden hissettiriyor.

Bugünlerde çok konuşulan, tartışılan “Suriyeli” meselesinde en büyük problem kontrolsüzlük, takipsizlik, kayıtsızlık…

Entegrasyon meselesi de çok önemli...

Gettolaşma büyük problem, Almanya bunu deneyerek öğrendi.

Evin banyo küvetinde kurban kesenleri görünce, onların nefes alacağı imkanlar sunmaya geçti.

Kurban kesecek hijyenik alanlar açarak problemi çözdü.

Suriye bayim bir gece beni aradı.

İki araç ve 20 kişilik aile ile Hatay gümrüğünde olduğunu söyledi ağlayarak.

Evlerinin sabaha kadar bombalandığını, sabah ilk ışık ile araçlara binerek Hatay sınırına geldiğini söyledi.

Hemen Mersin’de iki daire kiralayıp yerleştirdim onları.

İçlerinden 6 kişiyi işe aldım.

Hemen kayıt yaptırıp, oturum ve çalışma müsaadesi aldım.

Şimdi ise tamamı Türk vatandaşlığına geçti.

Askerlik yaptılar. Aile belki şu an 40-50 kişi olmuştur.

Çünkü hepsinin en az 3 çocuğu oldu.

Ama çevremde görüyorum ki birçok işyerinde kayıtsız yabancı çalışıyor.

Suriyeli, İranlı, Iraklı, Afganistanlı vesaire…

Bu kadar yakın olmaya çalıştığım Suriyeli aile hep kapalı, hep kendini koruma altında, hep bizi kandıracaklar düşüncesi, hep gelenek görenek ve dinimizden uzaklaşacağız endişesi taşıyorlar.

Ve çocuklarımızı kaybederiz korkusu ile yaşıyorlar.

saglisolluhaber.com

Yorumlar (1)
Selaattin Ay 2 yıl önce
Güzel bir tespit
Daha doğrusu yerinde bir tecrübe
10
açık

Gelişmelerden Haberdar Olun

@