banner298

banner194

02.07.2021, 17:18

Türkiye niçin Şehir Hastanelerinde inat ediyor?

Entegre sağlık kampüslerinden, entegre sağlık bakım merkezlerine

Geçen hafta Adana, Bursa, Elazığ, Yozgat ve İstanbul Çam ve Sakura Şehir Hastaneleri olmak üzere toplam 9 bin 500 yataklı bu 5 Şehir Hastanesini Kamu-Özel İşbirliği (Yap-Kirala-Devret) modeli ile Rönesans şirketi payının yüzde yüzünü Danimarka’lı ISS şirketine sattı. Hepimiz bu haberi gördük ve olan biteni tam anlamadan haber gündemden düştü. Hepimizin gözünün önünde oynanan oyun, bir anda yandaşa sermaye aktarımından yabancıya sermaye aktarımına döndü. Önümüzdeki süreçte yabancıya sermaye aktarımı ve ülkemiz kaynaklarının yeraltı ve yerüstü sömürülmesi, bu kez sağlığımız üzerinden sürecek gibi görünüyor.

İHTİYAÇ MI? YÜK MÜ?

Sağlıkta Dönüşüm projelerini Dünya Bankası ve İngiltere’den birebir satın alıp uygulayan, şehir hastaneleri projelerini kopyala yapıştır olarak yurt içi-dışı döviz bazlı kredilerle ve hazine garantileri ile yandaş holdinglere yaptıran, torunlarımızın geleceğini bile ipotek altına sokturan zihniyet; yaptığı yanlışlarla ülkemizi her gün biraz daha batağa çekmektedir. Korona sürecinde şehir hastaneleri üzerinden prim yapmaya çalışan zihniyetin dediği gibi böylesine büyük entegre sağlık kampüsleri ihale, yapım ve işletme süreçleri bir kenara, gerçekten bir ihtiyaç mıdır, yoksa bir yük müdür? Bize bu projeleri satıp yutturan İngiltere şimdi ne durumdadır, sağlık yönetiminde hangi planları yapmaktadır? Bunu irdelemek için öncelikle Yeni Zelanda’ya uzanmak istiyorum. Yeni Zelanda yaklaşık 5 milyon nüfusa sahip anayasal monarşi ve parlamenter demokrasi ile yönetilen, Kraliçe II. Elizabeth ile Genel Valinin sembolik olduğu seçilmiş bir başbakanla yönetilen bir ülkedir. Bu küçük ama insani gelişmişlik düzeyi yüksek, yolsuzluk görülme oranı çok düşük olan ülkede sağlık sistemi 2000 yılından itibaren merkezden değil yerelden yürütülmeye başlandı. 20 bölgeye ayrılan ve Bölge Sağlık Kurulu adı verilen kısmen seçilmiş kısmen atanmış yönetim kurullarınca yönetilen bu sağlık sisteminin en öne çıkanı ve bilineni Canterbury Bölge Sağlık Kuruludur.

DİKKAT ÇEKEN SİSTEM

Canterbury BSK, 578 bin nüfuslu bir bölgeye, bünyesinde çalışan yaklaşık 10 bin kişiyle hizmet ediyor. Canterbury BSK kısmen seçilmiş, kısmen atanmış bir yönetim tarafından yönetiliyor. 11 kişilik yönetim kurulunun 7 üyesi 3 yılda bir yapılan yerel seçimlerin bir parçası olarak seçilerek geliyorlar, 4 kişiyi ise Sağlık Bakanlığı atıyor. Kamu hastaneleri bu kurullara bağlı, özel hastanelerle bu kurul sözleşme yapabiliyor. Birinci basamak sağlık kuruluşları (PHO) ile de sözleşme yapıyorlar. Genel pratisyenler (GP) bağlı oldukları PHO’larda kayıtlı hastalara bakıyorlar, acil durumlarda 7/24 hizmet verebiliyorlar. Yerel belediyelerle ve yerel hayır kurumları ile işbirliği yapılıp yerel sermaye öncelikli yatırımlarla tabii ki merkezi yönetimin izin verdiği oranlarda bölge halkının sağlığını koruyup geliştirme amaçlı sosyal donatılara, spor müsabaka alanlarına, eğlence yerleri, kütüphaneler, yüzme havuzu, yürüyüş ve bisiklet gezi parkurlarına önem verilip yeni projeler geliştirilip yapılıyor ve takip ediliyor. Bu dinlenme ve spor alanları aralarına diş hekimliği üniteleri, hemşirelik, ebelik hizmetleri, ana sağlığı ve çocuk takip büroları, laboratuvar ve röntgen hizmetleri ile akıl ruh sağlığı danışmanlık büroları yerleştiriliyor. Ancak çok acil durum, kaza ve ağır hastalıklarda hastaneye gereksinim olursa son çare olarak hastaneler devreye giriyor. Yaşlılar için evde bakım, mali destek, sosyal destek sağlanıyor, huzur evleri ve emekli köyleri hazırlanıyor. Çocukların 18 yaşına kadar diş bakımları, 14 yaşına kadar da her türlü tıbbi bakım ve tedavileri ücretsiz yapılıyor. Kreş gereksinimleri karşılanıp, ebeveynlik eğitimleri veriliyor. 2011 yılında bu bölgede meydana gelen ve 185 kişinin ölümüne sebep olan depremde yaşananlar, deneyimler ve sonrasında çıkarılan dersler sonucunda Canterbury BSK diğer kurullardan bir adım daha ileri çıkmıştır. 578 bin kişinin yaşadığı bu bölgede 2007-2019 yılları arasında nüfus 80 bin kişi artıyor ama bu 12 yıl sonunda hastanelerde kullanılan yatak sayısı ve oranı değişmiyor, yatak sayılarını artırmak zorunda kalmıyorlar; ulusal ortalamaya göre yüzde 30 daha az acil servis kullanımı ve yüzde 30 daha düşük akut tıbbi kabul sayıları gözleniyor. Bu hastanelerin yükünü azaltmada sağlanan başarı da bu BSK modeline bağlanıyor. Genel pratisyen denilen birinci basamak hekimlerine başvuran hastalar, mesai saatlerinde 50 dolar, mesai dışı saatlerde ise 75 dolar ödemede bulunuyorlar. Sevk zincirine uyarlarsa hastane tedavileri uygun fiyatlara mal oluyor, ancak doğrudan hastanelere başvuranlardan yüksek ücretler talep ediliyor, yani gizli bir sevk zinciri var ve çoğunluk buna uyuyor.    

ÜLKELER SAĞLIK SİSTEMLERİNİ YENİLİYOR

Bize ve bir çok ülkeye entegre sağlık kampüsü (şehir hastaneleri) projelerini ihraç eden İngiltere ise çoktan bu projeden vazgeçmiş ve butik hastane modellerine dönmüş, şimdilerde ise Yeni Zelanda modelini ciddi ciddi düşünmeye başlamış durumda. Tüm İngiltere’yi 42 bölgeye ayırıp benzer şekilde yerel, çoğunluğu seçimle gelen yönetim kurulları ile sağlık sistemlerini yenilemeye çalışıyor ve Nisan 2022'ye kadar da gerekli yasal düzenlemeleri tamamlayıp uygulamaya geçmeyi planlıyorlar. Yani entegre sağlık bakım merkezlerini kuruyorlar. Yeni Zelanda da ise şu aylarda BSK modelinin yerli halk açısından eşitsizliğe ve bölgeler arasında çeşitli bakım ve tedavi bedellerinde büyük farklılıklara yol açtığı, uygun tedavi görmenin bir piyango gibi şansa bağlı olduğu gerekçeleriyle yerel modelden merkezi modele geçmenin yolları aranıyor.

SAĞLIK HİZMETLERİNİN SOSYALLEŞTİRİLMESİ YASASI

Bizim ülkemizde ise uygulanan politikalarla bize dayatılan bu sağlık sistemi ve bu zihniyet ile sermaye sahiplerinin çok hoşuna giden ranta dayalı kamu özel işbirliği ortaklıkları, yap-işlet-devret, yap-kirala-işlet-devret modelleri ile şimdilik yandaş sermaye ve şekil 1 A’da olduğu gibi bundan sonra da yabancı sermaye iyice cirit atacağa benziyor. Belkide ileride kaynaklarımız iyice kurumadan ülkemize yerel entegre sağlık bakım merkezi modelleri de dayatılacak ve sermaye burada da iliğimizi kanımızı kurutacak bir yol ve yöntem bulacaktır. Sonuç olarak bizim Nusret Fişek Hoca'nın hazırladığı ve 1961 yılında yasalaşıp bu iktidar tarafından 2003 yılında fiilen sona erdirilen “224 sayılı Sağlık Hizmetlerinin Sosyalleştirilmesi Yasası” tüm dünyanın dönüp dolaşıp geleceği bir sistem olarak gözüküyor ama tabii ki sermaye, emperyal güçler buna izin verir ve sömürülen bizim gibi ülkelerin dayanacak güçleri kalırsa...

saglisolluhaber.com

Yorumlar (0)
10
açık

Gelişmelerden Haberdar Olun

@